Baba Kompleksi

“Şeklen, kompleksler, yıllar içinde, “anne” ve “baba” gibi belirli arketiplerin etrafında biriken “duygu tonlu fikirler”dir. Kompleksler konstale olduklarında onlara kaçınılmaz olarak etkilenme eşlik eder. Her zaman nispeten özerktirler. Kompleksler, iradenin ereklerine müdahale eder ve bilinçli performansı bozarlar; çağrışımların akışı esnasında hafıza bozuklukları ve tıkanıklıklar üretirler; kendi yasalarına göre ortaya çıkar ve kaybolurlar; bilince geçici olarak musallat olabilir veya konuşma ve eylemi bilinçsiz bir şekilde etkileyebilirler. Tek kelimeyle, kompleksler bağımsız varlıklar gibi davranırlar.” [C. G. Jung, “Psychological Factors in Human Behaviour”, CW 8, par. 253.] 

Kompleks Nedir? 

Kompleks, duygusal olarak yüklenmiş fikir ya da imgelerden oluşan psişik dinamiklerdir.Duygusal reaksiyon verdiğimiz her an, en az bir kompleksin konstale (aktif) olduğunu anlarız. Fakat genel kanının aksine, kompleksler sadece olumsuz yapılanmalar değildir. Hatta kendi içlerinde (aynı arketipler gibi) nötr yapılardır. Sadece, etkileri ego tarafından olumsuz şekilde hissedilebilir.

Kompleksler, psişeyi aktif tutar ve komplekslerin olmaması ölümcül bir psişik durağanlık, depresif bir durum yaratır. Ve en önemlisi de komplekslerden kurtulamayız! Kompleksler, psişik yapılanmanın devamlılığını sağlayan psişik enerji devinimini sağlarlar -aynı kalbin, kanı pompalayarak fizyolojik devamlılığı sağlaması gibi. Kendi başlarına bireyin gelişimine katkıda dahi bulunabilen komplekslerle sorunumuz nedir öyleyse?

C. G. Jung der ki, kompleks, ona sahip olmadığımızı düşündüğümüzde patolojik hale gelir. Bu nedenle, Jung Psikolojisinin merkezinde yer alan “bireyleşme”yi desteklemek için geliştirilen Jungiyen analizde amaç, komplekslerden kurtulmak değil, davranış örüntülerinin rollerini anlayarak komplekslerin işlev ve amaçlarını anlamak, böylece olumsuz etkilerini en aza indirmektir. 

Kompleksler gereklidir. Öyle ki, yaşamın ilerleyişi içerisinde her döneme etki eden arketipler ve dolayısıyla kompleksler vardır. Örneğin, “Kahraman/Savaşçı” arketiple ilişkili kompleks, ergenliğe adımını atmış olan bireyin Anne ve Baba imagolarından ayrışmasını sağlar. Diğer yandan, anneliğe adım atmakta olan bir kadında “Anne” arketipi ve dolayısıyla Anne kompleksi konstale olur (aktif hale gelir) ve kadını anneliğe hazırlar. Son bir örnek olarak da “Yetim” arketipini verelim: bu kompleks bireyi yalnızlığa ve izolasyona sürükler, regresif bir süreç yaratabilir, aynı zamanda da bireyin özellikle orta yaşlarında ihtiyacı olan bireyleşme sürecini başlatma güdüsünü tetikler.

Dolayısıyla, “kompleks” dediğimizde olumsuz bir yapılanmadan değil, psişik bir yapılanmadan ya da dinamikten söz ederiz. Ve psişeye ait her şeyde olduğu gibi, herhangi bir kompleksin de içeriğindeki anlamlılıkla buluştuğumuzda o kompleks bireyin hayatını yöneten bir pranga olmaktan çıkar, aksine, bireye gelişme imkânı sunan prima materia haline gelir.

Baba Arketipi ve Kompleksi

“Baba” dediğimizde kişisel tarihimizle ilişkilendirdiğimiz her şeyle birlikte, ayrıca, Baba’ya dair insanlığın bütününde (kolektif) oluşan tüm düşünce ve imgelerle de karşı karşıya geliriz – dolayısıyla da Baba kompleksiyle.

Baba kompleksi, sadece kişinin kendi kişisel babası ya da etrafındaki baba figürleriyle (büyükbaba, üvey baba, kayınpeder, patron/yönetici…) olan ilişkisini değil, aynı zamanda da ilkel baba imgesini ve tüm din, kültür ve etnik gruplardaki “baba” özelliklerini barındırır. Yani, bireyin baba kompleksiyle çalışırken hiçbir zaman sadece bireyin kişisel hikayesiyle çalışmadığımızı biliriz. İçine girdiğimiz dünya, tahmin edebileceğimizden çok daha büyüktür ve söz konusu kompleksler olduğunda, konuyu karmaşık hale getiren de tam olarak budur.

Tüm bunlarla birlikte, kadın ve erkeğin psikolojisinde Baba’nın etkisinin de farklı sonuçlar doğurduğunu söylemiştir Jung: Bir erkek için baba, bilinçli yaşamı imgelerken bir kadın içinse yabancı olanı/bilinçdışını imgeler. Yani erkek, bilinç unsuru olan “logos”u babadan alırken kadınsa bilinçdışı unsuru olan “animus”u babadan alır. Eşlerinde bilinçsizce babalarını arayan kadınlar sanıyorum ki buna çok iyi bir örnektir.

Erkekte baba kompleksi personada ve gölgede görülür; bilinçteki etken faktördür ve logosun oluşumda etkilidir. Kadında ise baba kompleksi animusun karakterini ve doğasını oluşturur fakat babanın animasının da bu karakterde mevcut olacağı unutulmamalıdır. Çünkü kişisel babanın da animası vardır. 

Arketipin İkili Doğası

Jung, her arketipin ikili doğaya sahip olduğunu ifade eder. Biz her ne kadar bunu aydınlık ve karanlık ya da olumlu ve olumsuz veya yapıcı ve yıkıcı doğa olarak nitelendirsek de aslında bu da yine egonun tutumundan kaynaklanır. Fakat ikilik, egonun devamlılığı için gereklidir ve çok önemlidir. O nedenle arketiplerin ve psişenin de ikili doğasını fark ve idrak etmek, bireyleşmenin önemli parçalarıdır.

“Baba”nın da her arketip gibi ikili doğası vardır: Baba, hem koruyucu kollayıcı, sınır gözetici ve tedarik edicidir hem de işgal edici, yok edici ve parçalayıcıdır.

Baba arketipinin yapıcı yönünü iyi bir kralda ya da devlet yöneticisinde görürüz: Yapıcı Baba, krallığının sınırlarını yeteri kadar genişletirken aynı zamanda da halkına iyi hal sağlar, bolluk ve bereketin serpilebilmesi için onları korur ve yiyecek gibi ihtiyaçları temin eder. O, liderdir ve yön göstericidir. O, “tanrısal” bir güce sahiptir ve aynı bir baba gibi çocuklarını gözetir. Ayrıca, krallık ya da devletler arasında uzlaşı sağlar ve topraklarında huzuru daim kılar. Bununla birlikte, olumlu ve yapıcı bir Baba (ya da Kral) savaşçılarına (çocukları; Kahraman, ego) cesaret ve yön verir, onları kutsar, belirsizlikleri ve karanlığı (bilinçsiz her şeyi) aşmaları için onları yüreklendirir veya onları zorlar.

“Çocuğun anneyle özdeşleşmesi ve babadan korkması çocuksu bir nevroz olmakla birlikte aynı zamanda ilk insanlık durumunu, yani ilkel bilincin bilinçdışına (anneye) tutunmasını ve bilinci karanlığın pençesinden koparıp almaya çalışma şeklindeki telafi edici dürtüyü temsil etmektedir.” C. G. Jung 

Yıkıcı Baba ise, oğullarını yiyen Satürn (Chronos) gibi, hayata gelmeye çalışan her türlü yeni filizi yok etmeye çalışır. Çünkü kendi gücünün sarsılmasından korkar ve o, kendisine rakip gördüğü her şeyle ve herkesle güç savaşına girendir. O, böler ve parçalar, düzeni yok eder. “Kusursuzluğa/mükemmelliğe bağımlılık” yaratabilir: Birey sürekli uyum peşinde koşar, mükemmel olanı arar; çirkinlikten, fakirlikten, düzensizlikten, kaostan, bilinmeyenden, kontrol edilemeyenden (Anne – bilinçdışı) kaçar ya da onu yok etmeye, yok saymaya çalışır. Örneğin erkekte otorite karşısında saflık ya da otoriteye asiliğe (Puer) neden olabilir, ki bu “babaya direnç” ile ilişkilendirilebilir. Diğer yandan dogma ve değerler üretme ve onlardan vazgeçmemeye (Senex) neden olabilir, ki bu da “babayla özdeşleşme” diyebileceğimiz bir duruma gösterebilir. 

Bununla beraber, bazen, bu yıkım gereklidir ve pozitiftir. Örneğin, Anne’den ayrılamayan çocuğu yetişkinliğe zorlayan, onu evden kovan Baba’dır. Soğuk ve duygusuz gibi görünürken aslında çocuğu ölümden (bilinçdışına, Anne arketipinin ölümcül karanlığına kapılmaktan) alıkoyan, Baba’nın yıkıcı özelliğidir. O, çocuğun (ego) büyümesi ve yeniden yapılandırılması için bir yıkımın gerekliliğini bilir, bilinçli ya da bilinçsizce. O, bölüp parçalarken gerçekten öldürebilir ve zarar da verebilir fakat aynı zamanda da bağımlılıklarına tutunan çocuk-egoyu Anne’nin ölümcül ağından kurtaran “kılıç” (logos) da yine Baba’dır.

Baba’nın bu yanı deneyimlenmediği takdirde, kadın ya da erkek fark etmez, birey ya Anne’ye, ya eşine ya da maddi, manevi ve dünyevi her türlü şeye bağımlılık sergiler. Baba’nın bu yanı deneyimlenmediğinde birey, bilinçdışının (Anne) karanlığından gün yüzüne (bilince) çıkamaz. 

Erkekte, Baba arketipi ya da kişisel babayla ilişki, dolayısıyla baba kompleksi bilinçli şekilde yaşanmadığında bu karakter gölgeye dönüşebilir. Örneğin, paraya ve güce adanmış bir hayatı değerli bulan bir babanın oğlu, babasının tam zıttı yöne doğru bir hayat çizmeye çalışacak, örneğin kadınlarla veya spiritüel ve Yeni Çağ çalışmalarıyla dolu bir hayatı seçebilecektir. Fakat bu durum, “paraya ve güce adanmış baba”nın yok olduğu anlamına gelmez -sadece gölge haline gelmiş, bilinçdışında yaşamaya devam etmektedir. Böyle bir durum da erkeğin hayatının bu gölge (Baba) tarafından yönetilme, dolayısıyla da aslında kendi hayatını seçme özgürlüğünü yitirme ihtimalini arttıracaktır. En basit şekliyle, babası gibi olmamak için diğer hayatı seçecektir. 

Gölge, bize “ham”, yani yabanıl enerji getirir ve bu psişik olgu ve içerdiği psişik enerji (libido) sahiplenilmediğinde bu arketip yıkıcı hale gelir -çünkü egonun bilinçdışı karşısındaki olumsuz tutumu (ör. böyle bir durumda gölge özelliklerini bastırmaya çalışmak gibi), bilinçdışı içeriğin yıkıcı potansiyelinin açığa çıkmasını sağlayacaktır. Unutulmamalı ki bilinçdışı içerik nötrdür. Onu yıkıcı ya da yapıcı kılan, egonun, bilinçdışına karşı tavrı, yani tutumudur. Söz konusu durumda, yani Baba-gölge arketipsel enerjisinin yıkıcılığı ile karşılaştığında erkek, seks bağımlısı olabilir ya da ereksiyon kaybı ve cinsel isteksizlikten mustarip hale gelebilir. İktidarsızlık, C. G. Jung’un erkekte anne kompleksine dair ifadeleriyle, annenin oğlan çocuğu bilinçsizce hadım etmesi olarak yorumlanabilirken, benzer şekilde, aşırı baskın bir kişisel babanın ya da hali hazırda baskın (Senex) bir Baba arketipinin psişedeki konstelasyonu olarak da yorumlanabilir görünmektedir. Elbette ki bu iki olasılığı kati bir teşhis olarak almaktan kaçınmakta fayda var, zira psişik yapılanma ve kompleksler hiçbir zaman tek başlarına hareket etmezler, başka komplekslerle ilişki içerisindedirler. Ayrıca her bireyin psişik yapılanması kendine özgüdür ve bu nedenle de genellemelerden kaçınmak yerinde olacaktır.

Kadında baba kompleksiyle ilgili konuşurken her zaman animus kompleksini de beraberinde konuşuruz. Ünlü Jungiyen analist Esther Harding’in animusla ilgili bir cümlesi, nasıl bir kavramla karşı karşıya kaldığımızı özetler niteliktedir:

“Animus anlaşılana dek, onun sesi Tanrı’nın sesi gibidir.”

Bu cümledeki “Animus”un yerine “Baba”yı da koyabilirsiniz. İkisi de aynı vahim durumu anlatacaktır. “Tanrı” ifadesinin yerine ise başka bir otoriteyi yerleştirebilirsiniz, zira bu arketip ve kompleksin bilincinde olmayan kadın (kadının egosu) dışarıda “Tanrı”yı ya da ideal babayı/eşi arayacaktır.

Genel olarak Animus/Baba’nın kadın üzerindeki yıkıcı etkilerine değinirsek (ki bu, aynı zamanda Olumsuz Baba Kompleksi ya da Animus/Baba posesyonu dediğimiz şeydir):

  • Kadını sürekli iktidar arzusuna yöneltir.
  • Kadını eleştirel ve yargı dolu hale getirir. İletişime ve bağ kurmaya (Eros) engel olur, bedensel hazlardan ve içgüdülerden uzaklaştırır.
  • Kadını pasifize edebilir, atalete sürükler; özgüvensizlik getirir.
  • Kadın, eyleme geçeceği her seferinde “Yeterli değilsin!” diyen bir iç ses duyar. Bu, çoğunlukla Animus/Baba sesidir. “Dışarısı tehlikeli!” diyerek de kadını tutsak edebilir. Kadının egosunu eyleme geçmekten alıkoyar, onun cesaretini kırar.
  • Aynı şekilde “İçerisi tehlikeli!” diyerek kadını bilinçdışı yolculuğundan alıkoyan da odur.
  • Yıkıcı Baba, kadının “ölüm meleği”dir. O, katil, hırsız, gaspçıdır; Mavi Sakal’dır.
  • Kadın, hayatının her yerinde spiritüelliği arar – Animus’un diğer ismi “spiritus”tur. Dolayısıyla kadını maddeden, dünyadan ve kendi bedeninden koparabilir.

Baba kompleksi, kadında entelektüelliğin (logos) fazla gelişmesine neden olabilir ve kadını bir savaşçıya ya da lidere dönüştürebilir. O, babayla özdeşleşir ve logosu, düşünceler ve fikirler dünyasını benimser, o dünyada kendini evinde hisseder. Duygular böyle bir kadın için ikinci sıradadır. Onun için önemli olan, kariyer, mevki, maddi ve entelektüel güçtür. Bu noktada, Jung’un, kadının anne kompleksini ele aldığı ifadeleriyle baba kompleksini bir araya getirmekten kaçınmayacağım:

“Anne’ye direnç” gösteren bir kadın, doğal olarak Eros’tan (kadında Anne’den alındığı var sayılan bilinç unsuru; hissetme ve ilişki kurma fonksiyonu, mantık dışı) uzaklaşır ve Logos’a (Erkekte/Baba’da bilinç unsuru; düşünme ve ayrıştırma fonksiyonu, mantık) yönelir. Böyle bir kadın için Logos (Baba), yani mantık, en yüksek değere sahiptir. Haliyle tüm hayatı bu unsur (logos) üzerine yapılanır ve kadın, ilişki kurma kapasitesinden mahrum kalır. Böyle bir yapılanma kendi içinde olumsuz bir baba/anne kompleksi gibi görünse de, eğer kadın bu kompleksin içeriğini bilinçli şekilde karşılayabilirse, olumsuz ve yıkıcı gibi görünen bu durum, kadının bireyleşmesinde önemli bir rol oynayacaktır: Anne (bilinçdışı) ile karşılaşmalarında kadına metanet ve inanç verebilecek; içgüdülerin zarar görmesi söz konusu dahi olsa yüksek bir bilinç geliştirebileceği için bilinçdışı içeriklere (ve dolayısıyla içgüdülerine) yeniden ulaşabilecek; nesnellik gelişecek ve kadın, gelişmiş egosuyla topluma rehber olabilecektir.

Animus-Baba’nın (+) etkilerine ya da Yapıcı Baba arketipi özelliklerine değinecek olursak:

  • Kadının ilişkilerine ayrıntılı bir bilinçlilik getirir.
  • Önyargısız iletişim sağlar.
  • Gözlem yetisi getirir.
  • Net ve açık iletişimi mümkün kılar: 
  • Eros’un sağlıklı bir psişik işlev olarak sürdürülmesini sağlar.
  • Kendi kendine yetebilen kadını mümkün kılar.
  • Kadına metanet ve özgüven getirir.
  • Kadının kendini (kendi psişik yapılanmasını, bilinçdışı içeriklerini) tanımasını sağlar. Bilinmeyen/bilinçdışı/Anne ile yüzleşmeyi mümkün kılar.
  • Bilinçdışına inişte rehber olur (Animus aslında “rehber”dir).

Baba Kompleksinin Dönüşümü

Çoğunlukla komplekslerin hayatımızı nasıl etkilediklerini göremeyiz. Başta olumsuz hatta öldürücü görünen bir semptom, aslında olumsuz kompleksin, hayat yolculuğumuzdaki bir aşamayı yapılandırmakta olduğunu gösteriyor olabilir. Örneğin, anoreksiya nervosa, büyümek için bilinçsiz bir itki olabilir mi? Maddeden, Anne’den kopmak isteyen bir kadının çok naif ve belki de aptalca bir çabasıdır belki de yemek yememek. Anoreksiya nevroza, anneyi cezalandırma, anneyle paylaşılan bedeni öldürme ve anneyi (matter/madde/beden) öldürme çabasıdır. Birey kendine zarar vererek anneyi cezalandırır ya da ondan kurtulmaya çalışır. Aynı güdülenmeyi oruç tutan birinde de görürüz. Anoreksik kişi bilinçsizce Anne ile savaşırken, oruç tutan, inançlı birey aslında şunu demektedir: “Anne tarafından yenilmeyecek kadar güçlüyüm.” Çünkü oruç, bir nevi, Anne ile yüzleşmedir. Fakat anoreksiya nervosa patolojikken oruç tutmak sağlıklıdır. Aradaki fark nedir? Sanıyorum ki söz konusu olan, “bilinç” dediğimiz unsurdur. Oruç tutarken aslında bilinçli bir eylem aracılığıyla bilinçdışına kapı açarız ve oruç süresince, ebeveynsel (Anne ve Baba) arketiplerle karşılaşma sürecini anlatan ve evrensel ve arketipsel bir mit olan “Kahraman’ın Yolculuğu”nu gerçekleştiririz. Fakat anoreksik, bu yolculuğu gerçekleştiremeyebilir. Çoğu durumda anoreksik, Anne’yi yenmek uğruna açlık/tükenme fazında takılır kalır ve ilerleyemez. Gördüğünüz üzere her ikisi de benzer güdülenmeyle tetiklenmişlerdir fakat vardıkları yer farklıdır. Oruç, bireyin yenilenmesini ve sağlık kazanmasını sağlarken Anoreksiya nervosa, kişiyi öldürebilir.

Eril arketipi kabullenmek ve onun gücünü doğru şekilde kullanmayı öğrenmek, bu arketipin yıkıcılığını yapıcılığa dönüştürecektir. Fakat bu öğrenme sürecinin kişisel bir süreç olduğu, bireyleşme süreciyle paralel şekilde ilerlediği unutulmamalıdır. Gelenek ve görenekler, dini ritüeller ya da terapi ve analiz odaları bu dönüşümlere alan tutabilmek için var olmuşlardır. Bununla birlikte, rüyalar da birer dönüşüm aracı olarak çalışır ve bireyin egosunun tekrar ve tekrar yıkılıp yeniden yapılandırılmasında rol alırlar. Görünen o ki, önemli olan ve bizden beklenen, komplekslerin ve arketiplerin hayatımızda ne şekillerde yaşadıklarını keşfetmek, yani bilincine varmaktır. 

Kadın ve erkek, kendi potansiyellerini yaşamaya başladıklarında Baba/Animus dönüşmeye başlar, yaratıcı ve destekçi hale gelir, bireye cesaret, nesnellik ve tinsel (spiritüel) bilgi getirir.

Didem Çivici  – Copyright ©2021

Baba Kompleksi” üzerine 11 yorum

  1. Bununla beraber, bazen, bu yıkım gereklidir ve pozitiftir. Örneğin, Anneden ayrılamayan çocuğu yetişkinliğe zorlayan, onu evden kovan Baba’dır . Bu cümle bana her çocuk özeldir’i hatırlattı . o filimde de baba çocuğu anneden uzaklaştırarak çocuğu zorlamaya ve ya ceza vermeye çalışmıştı sonuç olarak çocuk öğretmenin yardımıyla kendini bulmuştu .
    Animusun etkisine giren kadın . mevki ,madde güç ve iktidar isteyecektir . animusun etkisine girmesine sebep olan diğer şeylerin yanında şu fikirde olabilir mi ? gözündeki anne figürünün zayıf kalması , babanın altında kalan , ona boyun eğen bir kadın olmak istememesi sonucu lider olma isteği ve ya babasının her dediğini yapan anneye sahip bir kızın kendisine ben annem gibi değil babam gibi olacağım demesinden kaynaklanıyor olabilir mi ?

    Aslında asıl mesele insanın bir seçim yaptığında bunu neden yaptım diye sormasında . sebebini bilemden içimden geldi böyle yaptım fikrinden kurtulup asıl nedeni aramak. Kendi psikolojik analizini yapmak ve yanlış fikirlerini düzeltmeye çalışmak . güzel düşüncelerini muhafaza etmek .

    Liked by 1 kişi

    • Sorunuza ithafen:

      Evet olabilir. Jung bu konuyu özellikle “Anneye direnç” olarak anne kompleksi alanında inceledi.

      Seçimlerimizin nedenlerini öğrenmek önemli… ve bence en az onun kadar önemli olan, seçimlerimizin gerçek amaçlarını öğrenmek.

      Sevgiler

      Beğen

  2. Son zamanlarda hem anne hem de baba kompleksinin, gölgelerimin birbirine karıştığı zorlu günlerden geçiyorum. Bazen karanlık bir tünelde yolumu aydınlatacak fener arıyorum. Bazen de arabamın direksiyon hakimiyetini kaybedip de uçurumdan yuvarlanacak, parçalanacak gibi oluyorum. Bu yolculuğun beni büyüteceğini bilerek acıya dayanıyorum. Yolculuğuma sağ salim devam etmeyi ümit ediyorum ve kendime inancımı kaybetmiyorum. O yüzden yazını tekrar ve tekrar okuyorum. İlaç gibi bir yazı olmuş Didem emeğine yüreğine sağlık.💖

    Liked by 1 kişi

  3. Okuduklarımda eksik kalan, netleşmeyen yerler sizin açıklama ve yorumlamalarınızla tamamlanıyor. Tekamül belki bir hayal ama yolda olmak gerçekten yaşamak demek. Sanki yeni yeni görüyorum benin bana ettiğini, içimdeki sesleri uzaktan da olsa yeni yeni duymaya başladım. Yalnız bazen dış dünyadan kopmuşum, etrafımı görmüyormuşum gibi geliyor, daha uyanık olursam yolda bu endişemden de kurtulmuş olarak, daha şevkle yürüyeceğim. Yoldaki rehberlerden biri olduğunuzu yazmak istedim. Teşekkürler.

    Liked by 1 kişi

    • Ben teşekkür ederim.

      Bugünlerde Coelho’dan şu ifadeyi kendime tekrar edip duruyorum:

      “Bir şeyi gerçekten istediğin zaman, arzunu gerçekleştirmeni sağlamak için bütün evren iş birliği yapar.”

      Beğen

  4. Bulimia sürecimi durdurup “bilinçsizce” yöneldiğim oruç tutma sürecine geçiş yapmıştım…
    Bu yazıda tüm bunlara denk gelmek benim için epey değerli…
    Ha bir de demeden geçemeyeceğim, çok özledik. ❤

    Liked by 1 kişi

  5. Yazilarinizi adeta kosarak okuyorum.Bu konulari, oyle guzel bir Turkce ile ve bir o kadar dengeli bir sadelikle ifade etmissiniz ki. Tebrik ederim. Cok cok tesekkurler.

    Beğen

Yorum bırakın