Ruh’un Üzerine Titremek

“Mandalaya verilen yüksek değeri takdir etmek bizim için önemlidir çünkü tabiri caizse “metafiziksel”[1]doğanın aynı nitelikleriyle karakterize edilen bireysel mandala sembollerinin en heybetli anlamıyla çok iyi bağdaşır. Şeyler bizi aldatmadığı sürece, kişiliğin ego ile özdeşleştirilmeyecek psişik bir merkezinden başka bir şey ifade etmezler. Kendi tecrübelerimden yola çıkan çok kapsamlı materyaller temelinde otuz yıl boyunca bu süreçleri ve bu süreçlerin ürünlerini gözlemledim. On dört yıl boyunca gözlemlerime zarar vermemek için onlar hakkında ne yazdım ne de ders verdim. Ama 1929’da Richard Wilhelm, Altın Çiçek metnini önüme koyduğunda, sonuçlarımın en azından bir örneğini yayınlamaya karar verdim. Bu konularda ne kadar temkinli olsak azdır çünkü çok fazla insan, taklitçi bir dürtü ve olumlu gibi görünen dehşet verici bir açgözlülükle kendilerini egzotik tüylere sahip olmak ve kendilerini bu egzotik kıyafetlere sokmak için kendini bu tür “büyülü” fikirlere ve bunları bir merhem gibi dışarıdan uygulamaya kaptırırlar. İnsanlar, ne kadar saçma olursa olsun, kendi ruhlarıyla yüzleşmemek için her şeyi yaparlar. Onlar Hint yogasını ve onun tüm egzersizlerini uygulayacaklar, sıkı bir diyet rejimini takip edecekler, teosofiyi ezbere öğrenecekler veya tüm dünyanın edebiyatından mistik metinleri mekanik olarak tekrarlayacaklardır – bunu, kendi başlarına devam edemedikleri ve kendi ruhlarından yararlı bir şey çıkabileceklerine dair en ufak bir inançları olmadığı için yapacaklardır. Ruh, yavaş yavaş, ondan iyi bir şeyin doğamayacağı bir Nasıra’ya dönüştürülmüştür. O zaman hadi onu dünyanın dört bir yanından getirelim – ne kadar zor, tuhaf ve ilginç olursa o kadar iyi! Bu tür insanları o sevgili arayışlarında rahatsız etmek istemiyorum, fakat ciddiye alınmayı bekleyen herhangi biri, yoga yöntemlerini ve yoga doktrinlerini kullandığımı veya hastalarımı mümkün olduğunca “doğru noktaya” getirmek için mandala çizmelerini istediğimi düşünecek kadar çılgınca düşler kurduğunda, işte o zaman bu insanlara yazılarımı en korkunç dikkatsizlikle okudukları için gerçekten karşı çıkmalı ve onları itham etmeliyim. Tüm kötü düşüncelerin kalpten geldiği ve insan ruhunun bir günah çukuru olduğu doktrini, bu insanların kemiklerinin iliğinin derinliklerinde yatıyor olmalıdır. Durum böyle olsaydı, Tanrı yaratılış adına kötü bir iş çıkarmış olurdu ve Gnostik Marcion’a gidip beceriksiz olan o evrenin yaratıcısını tahttan indirmenin zamanı gelmiş olurdu. Etik olarak, elbette, kimsenin kendi ağzına kaşık götüremediği böyle bir Aptal Çocuklar için Ev’in tek sorumluluğunu Tanrı’ya bırakmak çok daha uygundur. Fakat insanın kendi acılarının sorumluluğunu alması paha biçilmezdir ve bu sayede ruhunda büyüyebilecek bir şey olur[2]. Ruhta meydana gelen sessiz şeyleri sabırla izlemek ödüllendiricidir ve bu en çok ve en iyi şekilde dışarıdan ve yukarıdan yönetilmediğinde olur. İnsan ruhunda olanlara çok büyük saygı duyduğumu kabul ediyorum. Öyle ki, doğanın sessiz çalışmasını sakar bir müdahaleyle rahatsız etmekten ve çarpıtmaktan korkarım. …”

Jung, C. G., Hull, R. F.C., Adler, Gerhard. “C.G. Jung’s Collected Works, Vol 12: Psychology and Alchemy”, par. 126.

Çeviri: Didem Çivici  – Copyright ©2021


[1] Tırnak işaretleri, “metafizik” terimiyle hiçbir şey ortaya atmadığımın göstergesidir: Bu ifadeyi sadece mecazi olarak, psikolojik anlamda, rüyaların yaptığı tuhaf ifadeleri karakterize etmek için kullanıyorum.

[2] “Meister Eckhart’ın dediği gibi: “Dışarıda değil, içeride: tamamıyla içeride.”—Trans. Evans, p. 8.

Ruh’un Üzerine Titremek” üzerine bir yorum

Yorum bırakın