Anima karşısında kadının bilinçli kalması gerçek anlamda çok zordur. Anima, öyle bir duygu yoğunluğuyla erkeğin bilinçdışından bilincine taşar ki, bu taşma sonucunda erkeğin bilinci (logos) tamamıyla felç olur ve erkek, animanın ona anlattığı hikayeye (ya da yaşattığı duygulara) inanmaktan başka bir şey yapamaz.
Kadının böyle bir anima karşısında hiç bir gücünün olmadığını üzülerek söylemeliyim. Kadının asıl “yenilgi”si, anima tarafından yaratılan dram karşısında animusu dinlemesi, yani durumu analiz etmesi, çözüm üretmeye çalışması, erkeğin anima ablukasında olduğunu fark etmeyerek erkeği yargılaması sonucunda oluşur. Çünkü Anima karşısında düşünceler (Logos/Animus) hiç bir güce sahip değildir. Hatta erkekte “anima kompleksi” (ki erkekteki bu kompleks, “anne kompleksi”yle iç içe girmiştir) aktifleştiğinde ya da tetiklendiğinde kadında da “animus kompleksi”nin tetiklenmesi an meselesidir. Bu nedenle kadın ve erkek arasında doğru ve gerçek bir ilişki kurulabilmesi için ilişki/bağlantı öznesi Eros’a başvurulmak zorundadır.
Kadın, hakiki ve ilahi olana hizmet edebilecek değerde bir adım atmak istiyor ve erkekle kalpten bir bağlantı kurmak istiyorsa eğer, Animus’un gücünü ilan etme savaşında olduğunu fark etmeli ve yavaşlamalı, kendi bilinç potansiyeli olan Eros’a alan açmalıdır.
Eros, kadına bağlantı kurma yetisi getirir ve bu, kadına sadece kendi içindeki psişik dinamiklerin nasıl bir konstelasyon (dizim) içerisinde şekil aldıklarını göstermez, aynı zamanda da erkeğinin psişik dinamiklerini de görebilme yetisini getirir. Sonuç olarak kadın, kendisinde ve erkeğinde Eros’a aracı olabilir.
Anima, ancak ve ancak Eros’un karşısında yavaşlayabilir çünkü ikisinin de hamuru aynıdır. Eros, Anima’yı duyabilir, anlayabilir ve Anima’nın ihtiyacı olanı ona sunabilir. Anima, Animus karşısında özellikle saldırganlaşır. Animus ile girilen hiç bir savaş, kadını mutluluğa ve sevgiye ulaştırmayacaktır. Oysaki Eros, kadına da erkeğe de aslen neyin önemli olduğunu hatırlatacaktır: Sevginin ve bağlantının.
Didem Çivici – Copyright ©2020