Bir Skeç (1)
Modern kadının kendini bilmesi ve kendini fark etmesi için sadece tutumunu (içe dönük ya da dışa dönük) ve psikolojik fonksiyonunu (düşünme, hissetme, duyumsama ve sezme) (2) değil, aynı zamanda kişiliğine hangi yapısal formun uyduğunu da anlaması önemlidir (3). Bu yapısal formun illa ki dışsal yaşamla kesişmesi gerekmez ya da bu form, insanla ve kültürel seviyesiyle veya karakteriyle ilgili herhangi bir şeyi de göstermez. Yaşamın dışsal formu, tamamıyla meşru nedenlerden (ör. içinde bulunulan zamanın ve çevrenin etkileri, sosyal etkenler, belirli yetenekler, vs.) dolayı seçilmiş olabilir ve çoğunlukla da psişenin yapısal formu, yaşamın dışsal formuna zar zor uyacaktır ve güvenlik eksikliği ve çelişkilere neden olacaktır.
Erkeğin sorunları farklıdır ve doğası gereği daha dualistik (koordinatif ya da biçimlendirici yetiler ve içgüdüsellik) olması nedeniyle, kültürel başarıları tin (spirit) tarafından belirlenir. Sonuç olarak da bilinçli tutumu ve gerçeklikle baş etme yolu genelde en ayrışmış fonksiyona dayanır.
Oysaki bir kadın, doğası gereği ruh (soul) tarafından koşullanmıştır ve tini ve cinselliği, psişe tarafından şekillenmesi söz konusu olduğunda, daha istikrarlıdır. Bu nedenle kadının bilinçliliği daha tamamlanmıştır fakat daha az netliğe sahiptir (4). Psişik element, kadının yapısal formuna ve söz konusu kültürel dönemine uyacak şekilde ortaya çıkmaya meyillidir. Böyle bir durum için her dönem uygun olasılıklar sunmaz; ancak burada, bir kadında doğuştan bulunan yapısal formu fark etmemize köstek olan tüm bu tarihsel, sosyolojik, ekonomik ve dinsel nedenlere değinemeyiz. Böylesi bir bakış aynı zamanda çok az fayda sağlayacaktır, zira bu, ancak psikolojik sorunu meydana getiren faktörleri gösterebilir. Fakat pratik değeri olan asıl şey, bu sorunun varlığının farkındalığı ve daha geniş bir bilinçliliğe ulaşarak içsel karışıklık durumunu çözme teşebbüsüdür (5).
Modern kadının sorunlarına dair sembolik bir örnek olmasından dolayı sadece tarihi bir gerçeğe yer verilmelidir: Kimliği ve dişilin özü ile ilişkili olarak pek çok modern kadının güvensizliğine Katoliklikte (catholicism) daha az rastlanır. Katoliklikte, Meryem sembolünde, böylesi bir dişil prensip kültü çağlar boyunca erkek tanrı ile ilişkilendirilmişti ve bu ilişkilendirme, son zamanlarda bir dogma şeklini almıştı (Goethe’nin “Faust”unun son bölümünde olduğu gibi). Aynı zamanda da bu durumun çeşitli veçheleri, varoluşun gerekli dişil yollarının sembolik temsilleri olmuştu: Tanrı’nın bâkiresi, bâkire, Kutsal Tin’in (Holy Spirit) gelini, Tanrı’nın annesi, kafir karşısında savaşan, arabulucu, cennetin kraliçesi, vs. (6). Tarihsel bir bakış açısıyla, Protestan (ve Yahudi) kadının güvensizliği, eril tanrısında kadının kendi prensibi (dişil prensip) olmayışındandır -ki bu, patriarkal-eril medeniyetin metafizik paralelidir. Dini sembolizm, kendi bütünlüğünde bireyi kucaklamalıdır. Fakat geçmişe dönüşün imkânsız olduğu gerçeği göz önüne alındığında, konuyla ilgilenenler yalnızca yoğun bir ayrıştırma ve konuyla ilişkili psikolojik sorunların daha derin incelenmesi yolunda ilerleyebilirler.
Protestanlıkta, Meryem figürü de dahil olmak üzere dişil prensip ile birlikte (Çinli “Yin”) kült ve mitteki anlam ve mistisizmin kayboluşu ve “söz”ün temel prensip olarak alınması sadece bilimin ve tekniklerin terfiiyle değil, aynı zamanda da psişik faktörün çıkarılmasıyla, “logos”un gelişiminin tamamen rasyonel bir araca dönüşmüş olmasıyla sonuçlanmıştır. (Psikolojideki bu akımın öncüleri Freud ve A. Adler’dir, sosyoloji ve politikada ise Marksizm). Bilinçten “psişik faktörün elenmesi” dışa açılmaya (exteriorization) ve ortak kullanmaya (collectivization) neden olur çünkü psişe, içsel yaşamdır ve bireyselliğin temelidir (7). Orta Çağ mistisizminde ruh, Tanrı deneyimine ve “Tanrı’nın doğumuna” aracı olandır; erkek böylece hem kendi içindeki merkeze hem de “ilkel zeminine” ulaşır. Modern “mistik” dürtü, “ruh” için değil “gnosis”, yani “üstün bilgi” için çabalar ve sonuç olarak da her tür “doğu bilgeliği”nin imitasyonları hüküm sürer. “Ruh”, psişe, dişilprensibi ve ilişki prensibiyken “logos”, bireyi soyutlar ve geneller (8). Ruhun değeri kadınınkine denk gelir, ki bu, Orta Çağların diğer çiçeklenişinde, ör. minne devrinde** ve “cours d’amour”da görülebilir. Dante bu zamana aittir, “büyüleyici minne”nin (Leydi Venüs, peri Morgan, vb.) kendine has bir yeri olan Kral Arthur ve Kâse efsaneleri de öyle (9).
Kültürün bu formu da yok olmuştur ve tarihsel süreçte sınırlanan modern kadın için iki faktör özellikle önemlidir: Kendi mesleğini seçmek ve doğum kontrolü bilgisi (ikincisinin primitif halklarda da bulunmasına rağmen). Orta Çağlarda kadına sadece iki yaşam yolu görünmekteydi: eş olmak ya da rahibe olmak. Rahibelik, birkaç farklı yapısal formun ortaya çıkmasına olasılık tanıdı: hayırsever (caritas), kutsal “minne”, vizyoner ve spiritüel mücadele. Bu bağlamda, herhangi bir hayat yolu ya da itiraftan bağımsız bir şekilde, psişik ifade olarak cadıyı da ifade etmek gerekir -yani büyü ve şeytanın tanrıtanımaz bir kombinasyonu.
Klasik ilk çağların Rönesans döneminde yeniden canlanmasıyla birlikte Olimpos ve tanrıları da bilince yeniden yükseldiler -erkek için çok-figürlü bir ruh imgesi ve kadın içinse feminenliğin çok katmanlı sembolik bir ifadesi: Hera, tanrıçanın eşlikçisi; Demeter-Persefon, anne; Afrodit, sevgili; Pallas Atena, kültür taşıyıcısı ve kahramanların koruyucusu; Artemis, bâkire avcı; Hekate, büyü yeraltı dünyasının yöneticisi (10). Fakat Rönesans’ın özü, kadim dine bir dönüş değildi, doğanın ve insanın keşfiydi (11); o, o zamandan beri diğer dünyadan bu dünyaya meyleden karşı konulmaz itkinin tinsel temsiliydi ve eninde sonunda materyalizme neden olan bir akımdı. Elbette ki olumlu tarafından bakıldığında bu dünya, isminin en hakiki anlamıyla gerçekti ve ampirik incelemesi, belirli bir verinin yeniden keşfedilmesiyle sonuçlanırdı, yani gerçeklerle: ör. fizikteki maddenin enerjik konseptiyle ve psikolojide ise psişenin tüm bilincin kökeni ve hayat içerisindeki tüm farkındalıkların ve ifadelerinin yaratıcı matriksi olduğu gerçeğiyle. Bu bilgiye ek olarak, erkeğin bilinçdışının yanında, C. G. Jung tarafından “Die Frau in Europa”da (Avrupa’daki Kadın) ve Linda Fierz-David tarafındansa “Frauen als Weckerinnen seelischen Lebens” (Psişik Yaşamın Awakenersı olarak Kadınlar): Die kulturulle Bedetung der komplexen Psychologie”de (Rascher, Zürich) kadının psişesinin ifade edilmesi ne muhteşemdir.
*
Bu birkaç tarihi vurgu, modern kadının yapısal formlarının şematik sunumu adına bir temel oluşturmak adına gerekliydi. “Die Rolle der Erotik in der männlichen Gesellschaft” (Erkek Toplumunda Erotics in Rolü), Diederichs, 1910’da Hans Blüher iki kadın yapısal formunu açıkladı: “eş” (Penelope) ve “bağımsız kadın” (Calypso). Edouard Schuré, “Femmes inspiratrices et poètes annonciateurs”da (Perrin & Co.; Paris 1907) üçüncüsünü sundu. Bu formların isimleriyle karakterize edilmeleri gerekir fakat bu terminolojinin sorunlu karakterinin tamamıyla farkındayım. Bu formlar, annenin ve eşin, hetairanın (yoldaş, arkadaş), Amazon’un ve medial kadın psişik formları olarak anılabilirler. Psikolojik fonksiyonel tiplerle ortak yönleri, akslarının zıt yönlerde olması (ör. kişisel ve kişisel olmayan şekilde ilişik) ve kural olaraksa bir form baskın hatta belki bir başka form ile birleşmişken üçüncü ve dördüncü formların en başta bilinçsiz olması ve bilinçli hale getirilebilirliği ve ancak zorlukla ve yaşamın son sürecinde entegre edilebileceği gerçeği. Dört formun hepsi de kültür tarihinde görülebilir çünkü muhtemelen arketipsel bir doğaya sahiptirler (12). Ayrıca bu formlar erkeğin Anima’sına da karşılık gelirler.
Yapısal oluşum şöyledir:

Şimdi, bu formların en önemli psişik özelliklerinin ana hatlarını çizmeye teşebbüs etmeliyim.
Anne, anne olarak besleyici, yardımcı, merhametli, sevgi dolu, öğreticidir. Onun güdüleri, olgunlaşmakta olan erkeğin içindeki her şeye, erkekte gelişmemiş olana, korunmaya ihtiyacı olana, tehlikede olana ya da bakılması gereken, gözetilmesi ve desteklenmesi gereken her şeye tepki gösterir. Tenezzül dahi etmeden, tamamlanmamış ya da yardıma ihtiyacı olanı destekler ve güçlendirir ve psişik gelişim ve daha büyük bir güvenlik için alan sağlar. Anne, korunmaya, yardıma ve gelişmeye ihtiyacı olanla ilişki kurduğunda tatmin bulur ve bunu, ihtiyaç duyanı güçlendirmek için büyük bir emek harcayarak yapar ve böylece normal bir vaka söz konusu olduğunda, muhtaç kişi, annenin gözetiminden azledilmiş olur. Fakat eğer bu mümkün değilse, maksimum güvenlik sağlanır.
Anne’nin olumsuz yanı, koruma içgüdüsü, anksiyöz bir meme verme hali ve nesnenin ihtiyacı olmadığında dahi nesnenin himaye altında tutulması, nesnenin gücüne ve bağımsızlığına güven duymama ve nesnenin gelişimine müdahil olmaktır. Ego, sadece kendi annelik fonksiyonu içerisinde deneyimlenir ve annelik olmadan ego boştur. Söz konusu tehlikeyse kişiliğinin kabullenilmemiş yanlarının himaye altındaki kişinin psişesine sızma riskidir ve kadın, kendisini bu kabullenilmemiş yanları aracılığıyla tanımlayabilir -bilinçli şekilde bir rehber olarak ya da daha kötüsü, bilinçsiz bir şekilde nesneleri enfekte ederek ve sonuç olarak nesneleri, onlara ait olmayan (ama kendisine ait olan) bir hayatla doldurarak.
Bir kadın, kendi baskın annelik yapısının bilincine vardığında, kendi dışsal hayatını evlilik ya da annelik gerektiren meslekler ve aktiviteler aracılığıyla uygun şekilde düzenleyecektir. Evlilik, bir yuva için en iyi şartları sağlamaya yönelik oluşturulmuştur: kocanın paternal (ebeveyne ait) özellikleri, benzer aile ve sosyal koşullar, sosyal mevki, güvenlik ve kariyer. Maternal (anneye ait) görev söz konusu olduğunda yuvanın yerini kurumlar ya da toplumsal faydacılık organizasyonları alır. Önemli insanlar (Elisabeth Fry, Florence Nightingale, Mathilda Wrede ve diğerleri) bu alanda öne çıkan başarılar elde etmişlerdir. Evlilik ve mesleki alan dışında insan ilişkisinin sayısız görünmeyen formları içerisinde annelik faaliyeti için her zaman yer vardır.
Anne’nin erkekle ilişkisi, kocanın ve çocukların babasının babalık rolü tarafından belirlenir ve dolayısıyla, kocanın dünya üzerindeki bu mevkiiyle ilgili her şey -ki erkeğin Persona’sı için önemli olan şeylerdir bunlar- korunur ve desteklenir. Koca, buna ilaveten her ne olursa olsun yuvaya bir tehdit unsuru olarak görülür ve bu nedenle de ya yok sayılır ya da bastırılır. Böylece, eninde sonunda, erkek sadece bir oğlan evlat olduğunu ya da evin zaruri bir parçası olduğunu hissedebilir ve muhtemelen, ödünleyici bir şekilde, iktidarını kendi mesleğinde ya da erkek arkadaşlarıyla olan alanda abartarak yaşayacaktır. Erkeğin evlilik içindeki rolü “kapsayıcı” ise (13) erkeğin kişisel psikolojisi bilinçsiz/bilinçdışı ve gelişmemiş kalacaktır çünkü gelişim için erkeğin psişik yaşam alanına ihtiyacı olacaktır (14).
*
Hetaira ya da yoldaş, içgüdüsel olarak erkeğin kişisel psikolojisiyle ve evliyse, çocuklarının psikolojileriyle ilişkilidir. Bireysel menfaatler, eğilimler ve olasılıkla erkeğin kendi sorunları bu kadının bilinçli görü alanındadır ve kadının kendisi tarafından teşvik edilir ve terfi ettirilir. Bu kadın, erkeğe, kolektif değerlerden farklı olarak kişisel bir değer duygusu getirecektir çünkü bu kadının kendi gelişimi ondan, tüm ince ayrıntılar ve derinlikleriyle birlikte bireysel bir ilişki deneyimlemesini talep eder. Schuré’nin “femmes inspiratrices”i temelinde bu yapısal forma aittir fakat aynı, yaratıcı erkek gibi, bunlar da istisnadır (15). Blüher’in, daha sıklıkla bulunabilecek Calypso tipi de aşağı yukarı bunun benzeridir fakat Calypso, söz konusu psikolojik sorunları yeteri kadar açıklamaz. Hetaira’nın fonksiyonu erkekteki bireysel psişik yaşamı uyandırmak ve erkeğe, bütün bir kişilik oluşturabilmesi için erkekliğe dair gerekli sorumluluklarına ve bu sorumluluklarının ötesine doğru geçmesine önderlik etmektir. Genellikle bu gelişim hayatın ikinci yarısının görevi haline gelir -ör. sosyal mevki başarılı bir şekilde inşa edildikten sonra.
Bu nedenle Hetaira, erkeğin gölge yanına ve Animasının öznel yanına etki eder -ki bu, tehlikesini beraberinde getiren bir sorundur. Sonuç olarak Hetaira, ilişki kurallarının bilincinde olmalı, olmak zorundadır -gerçeği söylemek gerekirse, en iyi şekilde yapmalıdır bunu. Hetaira’nın içgüdüsel ilgisi hem kendisine hem de erkekte bir ilişkinin bireysel içeriğine yöneliktir. Erkek için, içerdiği tüm potansiyeller bakımından ve en ince detaylarıyla bir ilişki, genellikle daha az bilinçli ve daha az öneme sahiptir çünkü ilişki, erkeğin dikkatini dağıtır. Hetaira içinse ilişki, belirleyicidir. Başka her şey -sosyal güven, mevkii, vs.- önemsizdir. İşte tam da burada Hetaira’nın önemi ve tehlikesi yatmaktadır. Eğer ki erkeğin (ya da çocuklarının) Persona’sını yadsırsa ya da Persona’ya kör bir şekilde uyum sağlarsa bu kadın, kişisel (personal) etkeni idolleştirmek zorundadır ve bunu aşırı kışkırtmak için yapar ve erkeği dış gerçekliğe dair net görüşünü kaybettirecek noktaya getirebilir; örneğin erkek “yaratıcı bir sanatçı” olmak adına işini bırakabilir; erkek, Hetaira’nın onu kendi karısından daha iyi anladığını hissederek boşanabilir, vs. Hetaira, hayalinde ya da saçmalamakta ısrar eder ve bu sayede bir baştan çıkarıcı haline gelir; O, Calypso yerine Circe olmuştur.
Cinsel tabunun yaygın şekilde kaybolmasının bir sonucu olarak günümüzde büyük ölçüde bir karmaşa yaşanmaktadır. İlişkilere sahip olmak, günümüzün düzenidir -kadının yanından bakıldığında ilişkiler erotik anlaşmazlıklar nedeniyle ya da mesleki gereklilikler nedeniyle oluşabilir. Erkek için cinsellik, ilişkinin tartışmasız en açık ifadesidir. Kadın, özellikle de Hetaira için cinsellik, belli durumlar söz konusu olduğunda ilişkinin bir sonucudur ya da bireyin ilişki kanununa göre, cinsellik ilişkiden muaf dahi tutulmalıdır. Her iki durumda da cinsellik ancak ilişki başarılı şekilde geliştiği zaman uygundur. Cinsellikle başlamak yerine -ki sıklıkla bu şekilde yapılır- bir ilişki belirli bir derinliğe ve psişik bütünleşmeye ulaştığında cinsellik ancak bir sonuç olabilir ve bu sayede, evlilikte mevcut olan güvenliğe eş bir psişik karşılık sunabilir. Fakat kadın için evlilik ve meslek tarafından karşılanabilir güvenlik hayati derecede gerekli olmasından dolayı bu ihtiyaç, Hetaira ilişkisinin içerisine bilinçsizce sızabilir ve ilişkinin içsel seyrini bozar. Bu nedenle denebilir ki, paradoksal olarak ideal Hetaira, evlilikte “kapsayan” ve sunan kadındır; ör. evliliğin ötesinde bir kişisel ilişkiye ihtiyaç duyan kadındır. Bu sağlandığında Hetaira, ilişkiyi ve ilişkiyle birlikte de kendi evlilik hayatını daha bilinçli şekilde ve gizli itkiler olmadan yaşayacaktır. Diğer yandan kendi Hetaira doğasının farkında olmayan ya da onu bastırmış olan evli bir kadın, aynı kendi anne doğasının bilincinde olmayan Anne’nin yaptığı gibi, oğullarını gizli sevgililer, kızlarını ise kendisine yakın kız arkadaşlar haline getirir.
Yaşamdaki her şey, insan ilişkisi de dahil olmak üzere, öğrenilmelidir ve bu nedenle Hetaira’nın ilişkiye ayrıştırılmış şekilde başlayamaması doğaldır. Fakat o bunu bir kere öğrendiğinde, bireysel ilişkinin kurallarını dikkatlice gözlemleyecek, ilişkiye ait olan ve olmayan şeyleri fark edecek ve eğer gerekirse bir ilişkinin ne zaman tatmin edici ve bütün olduğunu bilecektir.
*
İlişki sorununun erkek için hayati fakat tek hayati sorun olmadığı gerçeği erkeği, özellikle de bugünlerde, kadının üçüncü yapısal formunu deneyimlemesini mümkün kılıyor: Amazon’u. Erkeğe benzer şekilde kadın da her daim sadece insan nesneleriyle değil aynı zamanda da nesnel kültürel değerlerle ilişki içerisinde yaşadı. Bu açıdan çokça alan sunan çağımız olumlu anlamda bağımsız ve kendine yeten Amazon için çok elverişlidir. O, erkekten bağımsızdır çünkü onun gelişimi erkekle olan psikolojik bir ilişkiye dayalı değildir. Erkek tarafından sunulan bilinçli değerler aynı zamanda da Amazon’un değerleridir. Onun ilgi alanı, kendi başına hayata aktarmak istediği nesnel başarılara yönelmiştir. Seçkin bir erkeğin karısı olmak onun için hiçbir şey ifade etmez; başarıları kendisi elde etmek ister. Başarılı sporcu kadınlar ve gezginler, aynı zamanda toplum hayatında göze çok görünmeyen kadınlar da bu kategoriye aittirler; ör. bilim alanında çalışanlar, sivil hizmet ya da ticaret alanında çalışanlar, ofislerinde kendilerini vazgeçilmez hale getiren hünerli sekreterler, aileleri tarafından bir yere getirilmediklerini hisseden ve bu nedenle kendilerini nesnel bir görevle faydalı şekilde meşgul eden ya da yaratıcı bir iş yöneterek (ki genellikle bu durumlarda kocaları o iş yerinde bir çalışan durumundadır) kendilerini bir göreve adayan kadınlar veya basit bir şekilde, evde “pantolonlarını giyip” ev halkını askeri disiplinde tutan kadınlar.
Amazon’un olumlu yanı, erkeği tazeleyici bir arkadaş -kişisel taleplerde bulunmayan bir arkadaş, rakip ve erkeğin ihtiraslarını kışkırtan ve onun başarılarına ilham olan, ciddiye alınmayı hak eden bir rakip olabilir (16). Olumsuz yanı ise “maskülen protesto” tarafından yönetilen, kendi erkek kardeşine denk olmak isteyen, hiçbir otoriteyi ya da yüksek mevkii tanımayan fakat kadının oy hakkı klişesinden henüz dışarı çıkmamış ve tamamıyla erkeksi savaş aletleri kullanarak savaşan ve evinde Megaera olan bir kadındır. Sosyal ya da toplum “sırtlanları” da bu grubun alt türüdür. Kişisel sorunlarla “maskülen” bir şekilde başa çıkılır ya da bu sorunlar bastırılır. Gelişmemiş ya da gelişmekte olan veya yoldan çıkmış her şeye yönelik sabır ve kavrayışıysa hem kendisi hem de başkaları söz konusu olduğunda eksiktir (“Çocuklarımın büyüdüğü zamanı iple çekiyorum”). Evlilik ve ilişki, başarı ifadesi olarak görülür -özellikle de kendi başarısı; başarı ve yeterlilik bu kadının mottosudur. Amazon, aynı zamanda da insan ilişkilerini “iş” ya da kendi kariyeri uğruna kullanma tehlikesindedir.
Heinrich von Kleist, “Penthesilea”sında Amazon psikolojisinin derinliklerine ışık tutmuştur. Bilgilendirici tarihi bir örnek de Leydi Hester Stanhope’tur (17).
Belki de “Amazon”, “Hetaira” gibi yanlış yönlendiren bir isimdir zira tarihi çağrışımlarla yakından ilişkilidir. Fakat bireyin kendi kişiliğine ve onun, zamanımızın nesnel kültürel değerlerinin sınırları içerisindeki gelişimine yüklenen vurguyla şekillenen, diğer kişilerden ve güdüsel ve diğer psişik faktörlerden oldukça bağımsız olan bu yapısal form için daha iyi bir isim bulmak muhtemelen kolay değil. İçinde bulunduğumuz çağ, Amazon yapısına en geniş alanı sunmaktadır ve “Anne”nin yanında, toplum hayatının tuttuğu ışık altında sıklıkla bulabileceğimiz ya da doğal yapıyla tamamıyla uyumlu olmamasına rağmen ne zaman bir gerekliliğe veya bir ideale karşılık gelse yaşamın dışsal patikası olarak seçilen tam olarak bu formdur.
*
Şu an, içinde geçmişi ve geleceği barındırır. Bilincin sağduyusu, içinden nesnel kültürel değerlerin büyüdüğü ya da büyüyeceği karanlık ve bilinçdışı tohumlara bağlıdır.Medial yapısal form tarafından algılanan işte bu bilinçdışı arka plandır. Bu bağlamda, alışılmış medyum her ne kadar bu formun en aşağı -ör. en bilinçsiz- seviyesini temsil etse de okuyucu parapsikolojiyi aklına getirmemelidir (18). Şans eseri, daha yakın zamanlarda, bilinen ilk kitle iletişim aracının -Fox ve onun kız kardeşi- neredeyse 1848’de ortaya çıkışı endüstriyel devrimin sonucu olan kadın özgürleşme hareketinin başlangıcına denk gelir (19). Yine, devrim niteliğindeki 1848 yılında “Komünist Manifesto” Marx tarafından yayınlanmış ve Engels ve Papa Pius IX, Meryem’in Günahlarından Arınmış Doğumu dogmasını hazırlamaya başlamıştı. Fikirlerin tarihi, ödünlenme kuralını takip eder.
Medyum şu demektir: arada, bu ya da şu olmayan, arada olan, genel, nötr, ortasında, araç, aracı, arabulucu, taşıyıcı. Medial kadın, etrafının psişik atmosferi ve çağının tini içerisine, fakat her şeyden öte, kolektif (kişisel olmayan) bilinçdışına batmıştır. Bilinçdışı bir kere konstale olduğunda ve bilinçli olabildiğinde bir etki yaratır. Medial kadın bu etki tarafından alt edilir, soğurulur ve bu etki tarafından şekillendirilir ve bazen de bu etkiyi kendisi temsil eder. Örneğin bu kadın, “havada olanı”, çevrenin kabul edemeyeceği ya da etmeyeceği fakat yine de çevrenin bir parçası olanı ifade etmeli ya da oynamalıdır. Bu, çoğunlukla bir durumun ya da baskın bir fikrin karanlık yanıdır ve bu nedenle de bu kadın olumsuz ve tehlikeli olanı etkin hale getirir. Bu sayede kötülüğün taşıyıcısı olur ve bu yaptığı aslında sadece onun kişisel sorunu değildir. Söz konusu içerikler bilinçdışı olduklarından dolayı olanı algılamak için gerekli olan ayrıştırma becerisinden ve bunları tam olarak ifade edecek dilden yoksundur. Kolektif bilinçdışının aşkın gücü medial kadının egosuna yayılır ve onu zayıflatır. Oysaki Amazon’un egosu güçlüdür çünkü kendisini bu derinlikli arka planın dışında tutar. Kolektif bilinçdışı, doğasından ötürü, kişi merkezli olarak sınırlanmamıştır -ki bu, medial kadının kendisini ve başkalarını arketipsel içeriklerle özdeşleştirmesinin başka bir nedenidir. Fakat kolektif bilinçdışıyla baş etmek sağlam bir ego bilinci ve yeterli bir gerçeklik adaptasyonu ister. Kural olarak medial kadın ikisinden de uzak durur ve sonuç olarak, kendisi de karmaşık olmasından dolayı aynı ölçüde karmaşa yaratacaktır. Bilinç ve bilinçdışı, ben ve sen, kişisel ve kişisel olmayan psişik içerikler ayrıştırılmadan öylece kalırlar. Bu ilk bakışta başkaları için, özellikle de erkek için ilham verici olabilir zira erkeğin tininin arketipsel temellerini duyumsayan medial kadın, bu arketipleri aktive edecek hatta belki de onları erkek için temsil edecektir. Medial kadın sıklıkla erkeğin Anima’sının kişisel olmayan (kolektif) yanını kişileştirecek ve böylece, bilmeden, kendisiyle birlikte erkeği de aşkın ve kaotik bir kıyamete sürükleyecektir. Bu kadın bilince getirilmesi gereken psişik içeriklerin kokusunu alır ve onları diriltir fakat bunlar partnerinin egosuna ait değildirler ve bu nedenle de yeterli hazırlık olmaksızın hazmedilemezler. Böyle bir durumda, medial kadının etkisi yıkıcı ve “büyüleyici”dir. Kendi ve diğerlerinin içindeki nesnel psişik içerikler henüz anlaşılmadıkları için ya da kişisel olarak alınmadıkları için bu kadın kendisine ait olmayan bir kaderi deneyimler ve bunu, sanki kendi kaderiymişçesine deneyimler ve ona ait olmayan fikirlerin içerisinde kendini kaybeder. Bir arabulucu (mediatrix) olmak yerine sadece bir aracıdır ve kendi doğasının ilk kurbanı olur. Fakat bu kadın eğer ki ayrıştırma becerisini sahiplenebilirse -belirli değerlerin hissedilmesi ya da anlaşılması ve bilinçle bilinçdışının sınırlarını, kişisel olanı ve kişisel olmayanı, egoya ait olanı ve çevreye ait olanı- işte o zaman kendisinin nesnel psişik içerikleri tarafından şekillenmeye izin verme becerisi onun, Amazon’unkiyle kıyaslanabilir olumlu bir kültürel etki sarf etmesine olanak sağlayacaktır. Bu durumda o kendisini yeni, hatta belki de henüz açığa dahi çıkmamış olan, çağının tinine hizmet etmeye adayacaktır -aynı erken Hristiyanlık dönemi şehitleri (20), Orta Çağların kadın mistikleri gibi (21) ya da daha küçük ölçüde bakarsak, Blumhardt’ın iş arkadaşı, kendi şeytanları karşısında elde ettiği zaferle birlikte kendi en yüze güçlerini serbest bırakmış olan (22) Gottliebin Dittus gibi, kendisini özgün bir erkeğin mesleğine adayacaktır. Orta çağ cadıları sadece erkeğin projeksiyonlarının ve aç gözlülüğün kurbanları değildiler, onlar kötülüğü ve çağlarının kabul edilmemiş sapkınlığını da temsil etmekteydiler.
Çeşitli irrasyonel menfaatlerle dolu olan çağımız medial kadına pek çok ifade imkânı sunar: grafoloji, astroloji, el falı, vs. Fakat bunlar sanat, hatta meslektirler ve özel yeteneği olmayan biri için uygun değildirler. Kendi karakteristik psikolojisinin bilincine varmak ve ayrıştırmayı kazanmak, yani sadece bir medyum değil, mediatriks olması adına bu alanlar medial kadın için diğer yapısal formlara olduğundan daha kaçınılmaz görünürler. Kendisini ve diğerlerini kolektif bilinçdışı içeriklerle tanımlamak yerine -ki bu, gerçekle oldukça ilişkisiz bir tutumdur- medial kadın, arabuluculuk becerisini bu içerikleri algılamak için bir araç ve alan olarak kullanmalıdır. Fakat bu yetiyi kazanmak için uygun bir dil bulmak zorunda kalacaktır. Medial kadınlar eski kültürlerde kahinler, büyücüler, şifacı kadınlar ya da şamanlar olarak sosyal bir fonksiyona sahiptiler -ve bu durum, ilkel topluluklarda hala yaşamaktadır. Günümüzde en azından bilinçdışının önemli ve çoğunlukla da hayati bir faktör olarak yer aldığı -ki bilinçdışının, bir insanın hayatına dahil olması sadece iyileştirici bir etki getirmez, aynı zamanda da daha büyük bir bilinçliliğe ve psişenin kurallarına anlamlı şekilde temas etmeye yönlendirir- psikoloji diline sahibiz. Bu bağlamda belki de Stewart White’ın, karısı Betty üzerine yazdığı kitaplardan bahsedilebilir. Betty’nin kendisini belli ölçüde tinsellerin dilinde ifade ettiği doğrudur fakat bir insan olarak alışıldığın dışında hayat dolu ve yaşama karşı olumlu bir görünüme sahip olmanın yanında bilinçdışından gelen mesajlara tereddütle ve sağlam bir eleştiriyle yaklaşan biriydi. İşte bu nedenle bu mesajları modern psikolojinin diline çevirmek kolaydır (23).
Medial bir kadın için başka bir örnek de Ricarde Huch olabilir, ki kendisinin geniş kapsamlı tarih bilgisi ve şiirsel yetilerince desteklenen medialliği, tarihi durumları ve insanları harekete geçirmiştir. Ünlü aktrisler arasında Eleonora Duse örnek verilebilir. Garip bir şekildeyse, kolektif bilinçdışının imgelerine en iyi ölçüde ifadeleri verebilecekleri sanılan kadın ressamlar eksiktir. Muhtemelen o kadınlar, çağın tinine çok fazla güvenmiş ve sonuç olarak da yaygın olan tarzı taklit etmişlerdir ve bu nedenle yüzeysel ve kişisel alanda kalmışlardır. Fakat nesnel ve kolektif psişik içerikler sanat dışında, psikolojik ve sembolik bir şekilde ancak nesnel bir dilde tam anlamıyla ifade bulabilirler. Amazon’un kendi döneminin kişisel kültürel değerlerini soğurması ve kendi egosunu buna göre oluşturması gibi, medial kadın da bilinçdışını algılar ve bilinçdışı, bir kişinin jerminal etkenleri, bir durum ya da bir dönem tarafından şekillenir. Ve aynı, Amazonun ilk bakışta erkeksi davranışı maskülen enerjisiyle karıştırması gibi, medial kadın da tinleri kolektif tin ile karıştırır. Her ne kadar kolektif bilinçdışına batmış olsa da medial kadının kültürel görevi, kolektif bilinçdışının anlamını bulmak ve onu ifade etmek ve böylece, hayatı destekleyen bir ödünleyici fonksiyon yapılandırmaktır.
*
Dört temel psikolojik fonksiyona benzer olarak dört yapısal form da her kadında doğuştan vardır. Mümkün olabilirse kadın, kendi doğasıyla en bağlantılı olanı fark edecektir. Zamanla ikinci bir form kendisini içeriden öne sürecektir. Bu süreç dört temel psikolojik fonksiyonun yavaş yavaş ayrışmasına paralel olarak devam eder fakat ikinci form, zıt olanın bilinçdışından yükseldiği durumlar dışında, bizim şematik sunumumuzda çekinik(inferior) olan değildir. Yani, örneğin anne için bu ikinci form Amazon ya da medial kadın olacaktır; bu sayede de kişisel ilişki, kişisel olmayanla ya da tam tersi, başlangıçta kişisel olmayan şekilde ilişki kuran bir kadının durumundaysa kişisel bir ilişkiyle buluşacaktır (24). Eğer ki sıradaki yapısal formun aşamalı entegrasyonu olmazsa, birincil form abartılacak ve olumsuz bir hale dönüşecektir. Yaşamın ilerleyen yollarında kişi üçüncü bir formla yüzleşmek zorundadır ki bu form genellikle ikinciyle aynı aksta bulunur fakat biraz daha gölge bir karakterdir ve birincil formla çok daha zor şekilde uyumlanabilirdir. Yine dört fonksiyona benzer şekilde, dördüncü form en büyük zorluğu yaratır. Dördüncü yapısal form kural olarak, fiziksel olarak yaşanamaz ve orijinal karaktere ve gerçekliğe büyük bir zıtlık oluşturur ve aynı, dördüncü “çekinik” temel fonksiyon gibi, sembolik seviyede ifade bulmak zorunda kalır. Ve yine, dördüncü fonksiyonla uzlaşmanın psişik bütünlüğe giden yol olması gibi, kadının dördüncü yapısal formunun entegrasyonu da Benlik’e bir yaklaşmadır.
Bu görev bütün bir hayat alır -hem zaman açısından hem de burada açıklanamayacak olan değişim sürecinin esas anlamı açısından. Bu göreve akıllıca teslim olan kadın, modern dünyadaki yerini bulacak ve kültürel görevini yerine getirecek ve böylelikle, kişinin psişik içerikleri -Gölge, Animus, “Yüce Anne”, “Bilge Kadın” ve hatta Benlik (25)- kadının çevresine daha fazla yansıtılamadığında ulaşılan o içsel güvenlik duygusu kazanılacaktır. Kadın yaşamla ilişkili olduğu için, erkeği yaşama davet etmesi ve fikirleri hayata geçirmesi kesinlikle kadının ödevidir. Fakat dahil olma ve bunu gerçekleştirme olumlu ya da olumsuz şekilde, bilinçli ya da bilinçsiz şekilde, sorumluluk olsun ya da olmasın gerçekleşebilir.
(1)Mevcut makale ilk defa 1934’de Zürih Psikoloji Kulübü’nde ve daha detaylı bir versiyonu 1948’de, Zürih’teki C. G. Jung Enstitüsü’nde okunmuştur. Konu, burada sadece şematik olarak ele alınır ve okuyucunun, Analitik Psikoloji prensiplerine dair bir bilgisi olduğu varsayılır.
(2)C. G. Jung, “Psychological Types, Londra 1923, ya da Collected Works Vol. 6.
(3)“Yapısal form” yerine kişi, “yapısal tip” terimini de kullanabilir, zira terimin anlamı, iç güdü ya da “tipleme”dir -ör. bireysel niteliklerin ortak özelliklerin resmi bir paydasına soyutlanması. Fakat Analitik Psikoloji’deki tipler konseptinin, yukarıda da bahsedildiği gibi, şimdiye dek klasik uygulamasını edindiği gerçeği göz önünde bulundurulursa, kavramsal karışıklıktan kaçınılmış olunur.
(4)Erich Neumann: Ueber den Mond und das matriarchale Bewusstsein” (“Ay ve Matriark Bilinç Üzerine”), Eranos Jahrbuch XVIII, Rhein-Verlag, Zürih 1950.
(5)İki Amerikalı yazar, Ferdinand Lundberg ve Dr. Marynia Farnham, kitapları “Modern Woman, The Lost Sex”te (Harper, New York, 1947) “Anksiyete, derin içsel gerilim, duygusal fakirlik” konularına dahi değinirler.
(6)Gertrud von Le Fort: “Die ewige Frau” (Ebedi Kadın). Josef Kösel ve Friedr. Pustet, Münih 1935.
(7)C. G. Jung: “Seelenprobleme der Gegerwart”, “Wirlichkeit der Seele”, Rascher, Zürih, “Two Essays on Analytical Psychology”, Collected Works, Vol. 7.
(8)C. G. Jung: Woman in Europe”, Collected Works, Vol. 10.
(9)Antoniette Fierz-Monnier: “Initiation und Wandlung. Zur Geschichte des altfranzösischen Romans im 12. Jahrhundert” (İnisiyasyon ve Değişim. 12. Yüzyıl Fransız romanı tarihine bir katkı). Studiorium Romanorum Vol. V, A. Francke, Berne 1951.
(10)K. Kerényi: “Töchter der Sonne (Güneş Kızları), Rascher, Zürih 1944, “Niobe”, Rhein-Verlag, Zürih 1949.
(11)Linda Fierz-David: “The Dream of Poliphilo”; Pantheon Books, N. Y., 1950.
(12)Biyolojik potansiyellerle psişik yapı arasındaki popüler kafa karışıklığı -ki buna göre tüm kadınlar öncelikle anne olarak ele alınırlar- etnolojik araştırmalarla reddedilmektedir: Hilde Thurnwald: “Menschen der Südsee” (“Güney denizlerinin Halkları”), Ferdinand Enke, Stuttgart 1937, ve Spencer ve Gillen: “The Arunta”, MacMillan & Co., Londra 1927.
Eşit derecede savunulamaz olan şey, koca ve aile bağları olmadan fiziksel anne olmaktır; bu, zamanımızdaki içgüdü eksikliğinin nasıl da anaerkil görünümlere doğru bir gerilemeyle sonuçlandığını gösterir.C. G. Jung: “Marriage as a Psychological Relationship”, Collected Works, Vol. 17.
(13)C. G. Jung: “Marriage as a Psychological Relationship”, Collected Works, Vol. 17.
(14)Alfred T. Plattner: “Glücklichere Ehen” (“Daha Mutlu Evlilikler”), Huber, Berne 1950.
(15)Yaratıcı ve artistik alan, kendi halinde bir kategoridir ve tutumdan ayrı değildir. Ayrıca, burada Animus sorununa yer verilmemiştir çünkü tüm kadınları aynı şekilde ilgilendirir. Emma Jung: Ein Beitrag zum Problem das Animus”, C. G. Jung “Wirklichkeit der Seele”.
(16)Tarihi bir örnek olarak Siena’lı Katarina, hem mütevazı hem de kararlı bir şekilde, 11. Papa Gregory’i sarsmış ve onu Avignon’dan Roma’ya dönmeye ikna etmiştir. Ferdinand Strobel: “Katharina von Siena. Politische Briefe” (“Siena’lı Katarina, Politik mektuplar”), Benziger & Co., Einsiedeln 1944.
(17)Genç Pitt’in yeğeni ve Durzîlerin maceraperest “kraliçesi”. – Joan Haslip tarafından yazılan biyografisine bakınız, Penguin Books.
(18)Fanny Moser: “Der Okkultiamus” (“Okültizm”), Orell Füssli, Zürih 1935.
(19)John Stuart Mill: “Principles of Political Economy”, 1848, ve “The Subjection of Women”, 1869.
(20)Marie-Louise von Franz: “Die Passio Perpetuae”, C. G. Jung: “Aion”, Rascher 1951. (İng. Çeviri. Bahar 1949).
(21)Mechthild von Magdeburg: “Das fliessende Licht der Gottheit” (“Tanrı’nın Akıcı Işığı”), ed. Mela Eacherich, Gebr. Paetel, Berlin 1909, ve “Das Leben der Schwestern von Toess” (“Toess Kardeşlerin Yaşamı”), Elabeth Stagel, Rotapfel-Verlag, Erlenbach-Zürih 1923.
(22)Friedrich Zündel “Joh. Christ. Blumhardt”, Brunnen-Verlag, Giessen ve Basle, 1922.
(23)Cornelia Brunner: “Betty. A Way of Individuation”, “Inward Light” No. 27, 1950, Washington.
(24)Elbette ki bu, dört formun sevme kapasitesine dair bir değerlendirme değil, formların farklı ilişki kurma tiplerine dair bir referanstır. Ayrıca sevgi, karmaşık bir yapıdır -sadece içgüdüler ve hislerden oluşmaz, belirli bir tutumu da içerir.
(25)C. G. Jung: “Two Essays on Analytical Psychology”, Collected Works, Vol. 7, “Archetypes of the Collective Unconscious”, Collected Works, Vol. 9.
Çevirmen: Didem Çivici – Copyright ©2020
Çevirmenin notları:
* “Strukturformen der weiblichen Psyche” ilk olarak şurada yayınlandı: Der Psychologie, Heft 7/8, Band III, 1951; Herausgeber: Dr. Phil. G. H. Graber, Bern.
** Minnesang (Almanca: [ˈmɪnəˌzaŋ], “aşk şarkısı”), Almanya’da Orta Yüksek Almanca döneminde gelişen bir lirik ve şarkı yazma geleneğiydi. Bu orta çağ Alman edebiyatı dönemi 12. yüzyılda başladı ve 14. yüzyıla kadar devam etti. Minnesang’ı yazan ve icra edenler Minnesänger (Almanca: [ˈmɪnəˌzɛŋɐ], madenciler) olarak biliniyordu ve tek bir şarkı Minnelied olarak adlandırıldı. Adı, Minnesang’ın ana konusu olduğu için Orta Yüksek Almanca aşk kelimesi minne’den türemiştir.