(par. 82) “Sembollerin (“dönüşüm sembolleri”) varlığı, doğal olarak, vakadan vakaya çok büyük değişim gösterir. Her şey imge formunda, yani sembolik olarak, deneyimlense dahi bu, kesinlikle hayali tehlikeler konusu değil, tüm yaşama yayılan kaderin bağlı olduğu gerçek riskler konusudur. Asıl tehlike, arketiplerin büyüleyici etkisine kapılmaktır ve bu en çok da arketipsel imgeler bilince çıkarılmadığında olasıdır. Eğer hali hazırda psikoza meyil varsa, kendi doğal kutsiyetlerinden dolayı belli bir özerlik bahşedilmiş arketipsel figürlerin tamamıyla bilinçdışı kontrolünden kaçmaları ve tamamıyla bağımsız olmaları ve böylece cinnet (posesyon/ele geçirilme) fenomeni üretmeleri oldukça olasıdır. Örneğin, bir anima-posesyonu durumunda hasta, kendini hadım ederek bir kadına dönüşmek isteyecek ya da bu tarz bir şeyin ona zorla yapılacağına dair korku besleyecektir.”
(par. 83) “Delilik durumunda vahşice ışığa çıkan şeyler, nevroz durumunda arka planda saklı kalırlar fakat bilinci etkilemeye devam ederler. Bu nedenle, analiz, bilinç fenomeninin arka planını nüfuz ettiğinde, psikotiklerdeki delirme hallerini faal hale getiren yine aynı arketipsel figürleri keşfeder. Velhasıl, bu arketipler söz konusu olduğunda, akıl yitiminin dehşetengiz ürünleriyle değil, her yerde ola gelen normal fantezi ürünleriyle uğraşıyor olduğumuzu kanıtlayan çok sayıda edebi ve tarihi kanıt vardır. Patolojik durum, bu ideaların varlığında yatmaz, bilinçdışını artık kontrol edemeyen bilincin çözülmesinde (dissociation) yatar. Her tür çözülme durumunda tam da bu nedenden dolayı bilinçdışını bilince entegre etmek gereksinimi vardır. Bu, “bireyleşme süreci” dediğim sentetik bir süreçtir.”
(par. 84-85) “Nitekim bu süreç, yaşamın doğal yönünü takip eder – ki bu yaşamın içerisinde birey, aslında her zaman olduğu kişi haline gelir. İnsanın bilinci olmasından dolayı böylesi bir gelişim pürüzsüz şekilde ilerlemez; çoğunlukla değişken ve dengesizdir çünkü bilinçlilik, kendi arketipsel, içgüdüsel temelinden tekrar tekrar yoldan çıkar ve kendisini bu temel yapıyla zıtlık içerisinde bulur. İşte o zaman bu iki durumun bir sentezine ihtiyaç doğar. Bu, primitif seviyede dahi psikoterapiye denktir, ki bu seviyede restitüsyon seremonileri şeklini alır. Örnek olarak Avustralyalı aborjinlerin alcheringa döneminde kendi atalarıyla özdeşleşmelerini, Taos’lu Puebloların “güneşin oğulları”yla özdeşleşmelerini, İsis gizemlerindeki Helios’u yüceltmeye ve bunun gibi başkalarını verebilirim. Aynı şekilde, kompleks psikolojisinin[1] terapötik metodu, konstale olmuş bilinçsiz içeriklerin mümkün olabildiğince bilince çıkarılmasını içerirken aynı zamanda bu bilinçsiz içeriği tanıması yoluyla bu içerikleri bilinçle sentezlemeyi içerir. Fakat medeni insan yüksek ölçüde psişik çözülme yaşadığından ve bu çözülmeyi olası her türlü riskten kaçınmak için (bilinçsizce) devamlı kullanmasından dolayı, bu tanımanın ardından uygun bir eylemin gelmesi kaçınılmaz bir sonuçtur. Buna karşılık, tanımanın etkisizliğini hesaba katmalı ve bu tanımanın etkili biçimde uygulanmasında ısrarcı olmalıyız. Tek başına farkındalık bu uygulamayı gerçekleştirmez, hiçbir ahlaki metaneti de işaret etmez. Böyle durumlarda, nevroz tedavisinin ne kadar ahlaki bir sorun olduğu çok açıktır.
Arketipler, tüm olağanüstü içerikler gibi göreceli şekilde özerk olmalarından dolayı sadece rasyonel şekilde entegre edilemezler. Bunun için diyalektik bir prosedüre, arketiplerle gerçek bir yüzleşmeye ihtiyaç vardır, ki bu yüzleşme sıklıkla hasta tarafından yönetilen bir diyalog formundadır ki böylece hasta, farkında olmaksızın meditationun alşemik tanımını uygulamaya koyar: “birinin iyi meleğiyle içsel bir diyalog”[2]. Çoğunlukla süreç, pek çok iniş ve çıkışla dramatik bir şekilde ilerler. Süreç kendisini ya en erken dönemlerden bu yana psişik dönüşümleri resmeden mitolojik motifler şeklinde ifade bulan “représentations collectives”[3] ile ilişkili rüya sembollerinin içerisinde ifade eder ya da bu semboller sürece eşlik ederler.”
Çeviri: Didem Çivici – Copyright ©2021
Önemli: Çeviri için izin alınmamıştır, tüm sorumluluk çevirmene aittir. Hiç bir yerde yayınlanmaması rica olunur.
*KAYNAK: Jung, C. G., Hull, R. F.C., Adler, Gerhard. “Collected Works of C.G. Jung, Volume 9 (Part 1): Archetypes and the Collective Unconscious”. CHAPTER I: “ARCHETYPES OF THE COLLECTIVE UNCONSCIOUS” bölümünden çevrilmiştir.
Çevirmenin notları:
[1] Kompleks Psikolojisi, nam-ı diğer Analitik Psikoloji ya da Jung Psikolojisi. Jung, kendi psikolojisine ilk başta “Kompleks Psikolojisi” demişti.
[2] Ruland, Lexicon alchemiae (1612)
[3] “kolektif temsiller” ifadesi arketipler için kullanılıyordu.