Anne kompleksi (karmaşası), kişinin hayatını yöneten güçlü komplekslerden biri olabilir. Kişinin “anne” kavramı ile ilişkilendirdiği her şey, anne kompleksinin bir parçası olur ve çocukluk ve gençlik yılları boyunca çoğunlukla anneye, yetişkinlik süresince de eşe ya da diğer kadınlara yansıtılır (projekte edilir).
Anne kompleksi sadece ilişkilerimizi değil, hayatımızın başka alanlarını da etkiler.
Konu “anne” kompleksi olduğunda “anne arketipi”nden de bahsediyor oluruz. Bu da bize “ideal anne” kavramını sorgulatır. Arketipsel olarak “Anne” imgesine baktığımızda iki kutup karşımıza çıkar: Doyuran, besleyen, büyüten ve parçalayan, öldüren, yok eden. Arketip olarak Anne, arkaik özellikler taşır ve kolektif bilinçdışına ait bir kavram olarak psişemizde yer alır. Fakat kolektif bir imge olmasına rağmen, kolektif ve kişisel bilinçdışı iç içe olduğundan dolayı kişisel annemiz ya da kişisel dişil ilişkilerimizi de etkiler.
Eğer anne kompleksi aşırı olumluysa (çok besleyici, çok destekleyici, çok doyuran anne) o zaman anneden alınan aşırı olumlu besin (enerji) kişiye yük haline gelebilir. İnsanın hayat içerisinde “anne” enerjisinin iki yüzünü de kavraması ve kabullenmesi hayatın dengeli olması açısından önemlidir. Sadece beslemek iyi değildir. Zira sürekli beslenen çocuk, anneden kopamaz ya da anneye karşı öfke biriktirir veya anne enerjisinin içerisinde boğulur.
Çağımız hastalıklarından anoreksiya nervosa da anne kompleksinin getirdiği derin psikopatolojik bir durum haline gelmiştir. Anoreksiya, kişinin anneden kopma çabasının bedene indirgenmiş bir isyan hali olabilir. Gıdaya (maddeye/anneye) isyan ederek ondan ayrılmaya çabalar. Aslında bu çok doğal bir ergen isyanıdır. Özellikle de anneye vakitlice isyan edemeyen genç kadınların bu rahatsızlıktan mustarip olma eğilimi fazladır. Winnicott, “ayrılık agresyonu” kavramından bahseder. Bu kavram, ergenlik yıllarında çocuğun içsel olarak anneden kopma ihtiyacının dışarıya agresif tavırlarla ifade edilmesini anlatır. Bu agresyonun kökleri bilinçdışına dayanır. Çok derinlerde anne kompleksinin ayaklanmasıdır ve aslında olan şudur:
Dışarıdaki anne ölmeli ve içerideki Anne uyanmalıdır.
Bu açıdan baktığımızda, anoreksiya nervosa, kişinin bilinçsizce anne kompleksini dönüştürme çabası olarak görülebilir. Çünkü aç kalarak aslında kendimizi bilinçsiz bir şekilde “Negatif Anne Arketipi” (Devouring Mother) ile yüzleşmeye iteriz. Bununla birlikte, isyan etmenin diğer ucu da deneyimlenebilir: Anne’nin cazibesine kapılarak ondan sürekli beslenmek için Anne’den kopamayan çocuk, anne enerjisi içerisinde boğulur. Sonuç, obezitedir.
Velhasıl… Anne arketipi hem ışığı hem karanlığı içerir… hem besleyicidir hem yıkıcı. Bunu kabul etmek ve Anne kompleksini dönüştürmekse ancak ve ancak dışarıdaki anneyle olan bağı kesmek ve içerideki Anne’yi doğurmakla mümkün gibi.
Didem Çivici – Copyright ©2019
Konuyla ilgili diğer makaleler:
https://didemcivici.com/2019/01/04/marion-woodman-ile-yeme-bozukluklari-ve-bagimlilik-uzerine/
https://didemcivici.com/2018/09/24/psisenin-sifalanmasi/
Görsel:
Liba Waring Stambollion – “The Goddess Energy as Re-Incarnation,Pro-Creation and Transformation”