Instagram: Yanılgılar Dünyası mı Yoksa Gerçeğin Ta Kendisi Mi?

Sosyal medyanın bir mecrasından (Facebook) seneler önce ayrılmıştım. İş ve bağlantı ihtiyaçlarıyla Instagram dünyasına adım attıktan sonra ise geçtiğimiz yılın getirdiği ruh ve zihin hallerinin hayat süzgecinden geçmesiyle birlikte Instagram hesabını kapatmaya karar vermiştim. 2020, bağlı olduğum son sanal medya alanının da kapanmasıyla sona ermişti. Fakat hesabımı kapatmadan birkaç gün önce küçük bir anket yapmış, bu anketin sonuçlarını da bir makale içerisinde paylaşacağımı söylemiştim. Şeffaf bir şekilde bu sonuçları paylaşırken aynı zamanda da psikoloji ve yaşam ekseninde birkaç kelam etme niyetindeyim -ki belki de öncelikle kendi ayrılma nedenimle zeminimi oluşturmalı ve verilen cevaplarla aralarındaki bağlantıları aramalıyım. 

Aslında Instagram hesabımın geçmişi çok geriye gitmiyordu. 2019 erken baharıyla birlikte, içine profesyonel şekilde girdiğim Jung Psikolojisi alanında çalışmaya karar vermemle birlikte kendime bir oyun alanı yaratırım umuduyla açmıştım hesabı. Kısa süre içerisinde -Zamanın tini de Jung Psikolojisi’ni “moda” haline getirdirmeye başladığından olsa gerek- popüler ve dikkat çekici bir araştırma ve bilim alanının sözcüsü olarak buldum kendimi. Yaklaşık bir sene boyunca, aldığım ilgi ve öğrenme merakından doğan sorular beni çok heyecanlandırmakla birlikte daha da fazlasını yapabilmem için beni motive etti. Başlarda masal analizleri ve kısa seminerlerle başlayan yolculuk, sosyal medya sayesinde daha çok duyuldu ve seminerler ve çalışma grupları çoğaldı. Benim için bu, çok büyük bir hayalin gerçekleşmesine delaletti. Mutluluğumu yakınlarımla ve elimden geldiğince daha çok insanla paylaşırken diğer yandan da C. G. Jung Institut’ta sürmekte olan eğitimimin birikimlerini kendi duygularım ve sezgilerimle harmanlayarak güzel bir gelecek yaratmaya karar vermiştim. Aklıma dahi gelmeyecek mecralardan çok kıymetli insanlar beni bu sosyal medya üzerinden bulmaya ve bana destek olmaya başlamıştı. Gerçekten de “rüya” gibiydi. Fakat bir şeyi gözden kaçırmıştım: Rüya psikolojisinin aslını unutmaya yüz tutarsanız, rüya psikolojisinin içeriğindeki asıl bilgiyi reddederseniz, kısa süre içerisinde yavan bir tat kalır ağzınızda. Bana da tam anlamıyla bu oldu.

Jung Psikolojisi’nde deriz ki, rüya, olmakta olan şeyleri tüm gerçekliğiyle verir. Eğer rüyayı gören kişi projeksiyonlarıyla bulutlandırmazsa bu gerçeği, o zaman rüyanın gerçek içeriğiyle buluşabilir. Şahsen, “rüya gibi” bir büyüme ve gelişme alanı sunan sosyal medyaya öyle projeksiyonlarla baktım ki, ardındaki gerçekliği görmem oldukça zamanımı aldı. Kişisel ihtiyacım derinlikli ve sağlam bir yapı ve topluluk oluşturmaktı fakat zaman içerisinde çok önemli birkaç gerçeği yok saydığımı fark ettim: Sosyal medya, bireyleşmenin en büyük gerekliliklerinden biri olan Eros yapısına imkân tanımamanın yanında bireylere sanal ve eksik, hatta ideal, hatta gerçek dışı bir dünya sunuyordu. Bununla da kalmıyor, adeta bir Trickster gibi, bireye çokça bilgi verdiği yanılgısını yaratırken aslında bireylerin zamanını, yani libidolarını çalıyor, bireylerse kısa zamanda çok bilgi ve hatta deneyim kazandıkları illüzyonuna kapılıp kendilerince tatmin olduklarını sanıyorlardı. Ve ne yazık ki bunu besleyen biz “tedarikçiler”dik. Özellikle, psikoloji gibi derin bir bilgi ve uygulama kapasitesini talep eden bir alanın hoyratça pazarlanması gün geçtikçe daha da dikkatimi çekmeye başlamıştı. Öyle ki, birey, sabah uyanıp, takip ettiği bir psikoloji uzmanının birkaç cümlesini okuyarak ve bu kişilere birkaç soru yöneltip cevap alarak hayatına devam edebileceğini düşünüyordu. Haliyle biz “tedarikçiler”in aslında insanları nasıl da cahilce yönlendirdiğimizi düşünmeye başladım. Dürüstçe ifade etmeliyim ki bunu uzun süre bizzat yaptım -Allah aşkına, tedarikçi bir uzman dahi olsa, bir kaç cümleyle yol almayı nasıl düşünebiliriz ki?!

Aslında düşünebiliriz ve hatta bu durumu derin psikoloji anlamında açıklayabiliriz dahi. Hocalarımız, bireyleşmenin asla basit olmadığını ve uzun yıllar (bir hayat), zaman, enerji ve dikkat aldığını tekrar ve tekrar söylerler. Bireyleşme, psişik bütünlüğün yeniden sağlanması anlamına gelir ve kolay olmayan bir yolculuktur. Ve sanıyorum ki aslında her “iyileşme” çabamız kendi içinde bir bireyleşme çabasıdır. Fakat bunun için Instagram gibi alanlarda geçirilen zaman düşünüldüğünde, bireye sunulan katkı ve yitirilen diğer pek çok şeyi de hesaba kattığımızda belki de hem büyük bir zaman kaybı hem de büyük bir “psişik” kayıpla karşı karşıyayız.

Artık söz konusu ankete ve sonuçlarına bakalım.

“Sosyal medyada geçirdiğin zamanı, bu alanın niteliğini düşündüğünde sosyal medya sana ne veriyor, senden ne alıyor?” sorusunu yöneltmiştim.

Ankete sonradan da olmak üzere 82 katıldı ve sonuçlar şöyle:

(+) Sonuçlar:

“Yeni ve farklı insanlar tanıyorum”: 22 
“İlham ve eğlence alanı”: 10 
“Görünürlük sağlıyor; personam gelişiyor”: 4
“Bilgi ve öğrenme ihtiyacımı karşılıyor”: 26
“Maddi gelir sağlıyor”: 1

(-) Sonuçlar:

“Zaman ve dikkatimi alıyor”: 28
“Yetersizlik hissi getiriyor”: 7
“Stres ve anksiyete yaşatıyor”: 6
“Özgün olmayı engelliyor -taklitçilik-“: 1
“Göz sağlığımı bozuyor”: 2
“Instagramda olmamak toplumdan ve dünyadan soyutlanmışlık hissi getiriyor”: 4

Sonuçlara ek olarak birkaç katılımcının ifadesine ayrıca yer vermeliyim:

“Bilgi anlamında zihinsel doygunluk edinirken bir süre sonra okuduklarımla stres altına giriyorum.”
“Yeni bilgiler veriyor fakat bu bilgilerde derinleşmem gereken zamanı da alıyor.”
“Dışarıdaki bilgiyi takip ederken kendi içimde neler oluyor bakamıyorum.”
“Kendimi kandırabilmem için sonsuz imkân sunuyor.”
“Bir şeylerden eksik kaldığım duygusunu getiriyor.”
“Adeta duygu tacizine uğruyorum.”
“Kalabalığım içinde kayboluyor gibi hissediyorum.”
“Zaman hızla tükenirken ne çok gördüm ne çok okudum ne çok şey öğrendim yanılgısı getiriyor.”

Bu sonuçları özetleyerek durumun psikolojik yapısını okumaya yeltenirsem çok zorlanmayacağımı sanıyorum, zira her şey oldukça ortada:

Instagram bize çok şey öğrendiğimizi düşündürürken (ki çoğu kişi buna “Ya gerçekten de çok şey öğreniyoruuuum!” diyecektir) tam da katılımcı ifadelerinin sonuncusunda belirtildiği gibi, bize büyük bir aldatmaca sunuyor olma ihtimali gerçekten de büyük. Görünen o ki, Instagram bizim aidiyet, bağlantı, duyulma ve görülme, değer görme, ilham, bilgi edinme gibi ihtiyaçlarımızı karşılarken diğer yandan da psikolojik sağlığımız için çok önemli olan güven, güvenlik, hakikilik, duygusal güvence ve sağlık gibi temel ihtiyaçlarımızı karşılayamamamıza neden oluyor. Elsiz Kız makalesinde de dile getirdiğim gibi, kısa zamanda çok şey elde etmeye çalışan birey için hızlı yemek (fastfood) sunuyor -ki elbette aynı fastfood gibi, bizi ne kadar doyurduğu ve beslediği tartışılır.

Son olarak şunu da eklemeliyim, ki yazının başlığıyla bir bütünlük sağlamış olalım:

Instagram, tam da modern insanı tanımlıyor sanırım: Günü hızlı bilgi, hızlı yemek, hızlı ilişki ve hızlı işlerle geçiştiren, hayata ve başkalarına derinlemesine nüfuz edemeyen ve hayatın ve başkalarının ona derinlemesine nüfuz etmesine de izin vermeyen, hatta bunun ne olduğuna dair fikri ve deneyimi dahi olmayan biz modern insanları mükemmel şekilde aynalayan, Zamanın tinine uygun bir platform. 

Şimdilik burada duraksayalım. Kim bilir, belki yakın bir zamanda, bizi bu kadar etkileyen bu platformun arketipsel kimliğini de araştıran bir yazıyla çıkarım karşınıza.

Didem Çivici  – Copyright ©2021

Instagram: Yanılgılar Dünyası mı Yoksa Gerçeğin Ta Kendisi Mi?” üzerine 4 yorum

  1. Mhb.instagramdan bende ilk uygulama basladiginda katilmistim.Bende hoslanmadim ve kapattim.İnsanlar beni instagramda olmadigim icin garipsiyorlar:))Bu yaziniz gelince inanin cok hosuma gitti.tesekkurler

    Liked by 1 kişi

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s