“Kendi yıldızını takip etmek soyutlanmak, nereye gideceğini bilememek, herkesin yürüdüğü zorlu yolda ilerlemek yerine kendin için tamamen yeni bir yol bulmak demektir. Bu nedenle, insanlarda her zaman kendi içsel benliklerinin benzersizliğini ve büyüklüğünü dış kişiliklere yansıtma ve dış kişiliklerin hizmetkarı, sadık hizmetkarı, hayranı ve taklitçisi olma eğilimi olmuştur. Büyük bir şahsiyete hayran olup bir gurunun veya dini bir liderin öğrencisi veya takipçisi olmak ya da büyük, resmi bir şahsiyetin -ör. Birleşik Devletler Başkanının- hayranı olmak veya hayatınızı, bir askeri general için yaşamak çok daha kolaydır. Bu, kendi yıldızını takip etmekten çok daha kolaydır.”
“İçinizde bilinçsiz bir fantezinin ortaya çıktığını fark ederseniz, onu hemen yorumlamamak akıllıca olur. Onun ne olduğunu bildiğinizi söylemeyin ve onu bilince gelmeye zorlamayın. Onu yarı karanlıkta bırakarak sadece sizinle yaşamasına izin verin, onu yanınızda taşıyın ve onun nereye gittiğini ya da neye doğru ilerlediğini izleyin.”
“Özellikle kolektif nevroz zamanlarında, olgun insanların varlığı çok önemlidir.”
“Yaratıcılık bazen karanlığın, görmezden gelmenin korunmasını gerektirir. Bu, pek çok sanatçı ve yazarın resimlerini veya yazılarını bitirmeden önce başkalarına göstermeme eğilimlerinde aşikardır.”
“Ego, dikkatle dinleyebilmeli ve daha fazla plan veya amaç olmaksızın, büyümeye yönelik o içsel dürtüye kendini verebilmelidir. Bizimkinden daha sağlam bir şekilde kök salmış kültürlerde yaşayan insanlar, kişiliğin içsel gelişimine yer açmak için bilinçli planlamanın faydacı tutumundan vazgeçmenin gerekli olduğunu anlamakta bizden daha az güçlük çekerler.”
“Eşzamanlılık… nedensel olarak bağlantılı olmayan dış ve iç olayların ‘anlamlı bir çakışması’ anlamına gelir. Vurgu, ‘anlamlı’ kelimesi üzerindedir.”
“Nevrotik durumdaki bir insan, gayet de büyülenmiş bir insanla karşılaştırılabilir, çünkü nevroza yakalanmış insanlar, kendilerine ve başkalarına karşı uygun olmayan ve yıkıcı bir şekilde davranmaya eğilimlidirler.”
“Bir insanın, gölgenin ne kadarına dayanabileceğinin gizli bir içsel kuralı vardır. Gölgeyi görmemek sağlıksızdır, ama onu çok fazla hissetmek de bir o kadar sağlıksızdır.”
“Ego, hayata güçlü bir şekilde bağlı olduğu ve içgüdülerle uyumlu olduğu sürece, karşıtları bir arada tutabilir.”
“Jung, çıkışın olmadığı bir durumda olmanın veya çözümün olmadığı bir çatışmanın içinde olmanın bireyleşme sürecinin klasik başlangıcı olduğunu söylemişti. Çözümü olmayan bir durumun olması amaçlanmıştır; bilinçdışı, ego bilincini köşeye sıkıştırmak için o umutsuz ikilemi ister, böylece insan yaptığı her şeyin yanlış olduğunu, hangisine karar verirse versin yanlış olacağını anlamalıdır. Bunun amacı, her zaman karar verme sorumluluğuna sahip olduğu yanılsamasından hareket eden egonun üstünlüğünü ortadan kaldırmaktır. . . Birey, kişiliğinin özüne kadar acı çekecek kadar ahlak sahibiyse, o zaman genel olarak, bilinçli durumun çözümsüzlüğü nedeniyle, Benlik tezahür eder. Dini ifadeyle, çaresi olmayan sorunun insanı Tanrı’nın gücüne güvenmeye zorlamayı amaçladığını söyleyebilirsiniz. Psikolojik dildeyse, animanın bir insanın hayatında büyük bir ustalıkla düzenlediği çaresi olmayan sorun, onu Benlik’i deneyimleyebileceği bir duruma sokmayı amaçlar. Animayı ruh rehberi olarak düşündüğümüzde, Beatrice’in Dante’yi Cennete götürdüğünü düşünmeye eğilimli oluruz, ancak Dante’nin bunu ancak Cehennem’den geçtikten sonra deneyimlediğini unutmamalıyız. Normalde anima, bir adamın elinden tutup onu cennete götürmez; önce onu bir süre güzelce kavrulacağı sıcak bir kazana koyar.”
― Marie-Louise von Franz
Çeviri: Didem Çivici – Copyright ©2021
Ah hele ki ilk paragraf çok dokundu 🙏 izninizle paylaşmak isterim bilgi dahilinde ilk paragrafı
Sevgiler
BeğenBeğen
İzin sizin Gülçin Hanım. Ne mutlu bana dokunan size de dokunmuş.
Çok sevgiler.
BeğenBeğen
Paylaşımlarınız çok değerli.. Teşekkürler
Sevgiler, Özlem
BeğenBeğen