“Dünya ince bir ipliğe bağlı ve bu ip, insanın psişesi. Günümüzde ilkel felaketler tarafından tehdit edilmiyoruz. Doğada hidrojen bombası diye bir şey yok; hidrojen bombası tamamıyla insan yapımı. Asıl büyük tehlike BİZİZ. Asıl büyük tehlike psişenin kendisi. Ya psişede bir sorun çıkarsa? Günümüzde insan psişesinin gücünün ne olduğunun, psişeyle ilgili bir şey bilmenin ne kadar önemli olduğunun ispatını görüyorsunuz. Fakat psişeyle ilgili hiçbir şey bilmiyoruz. Sıradan bir adamın psişik süreçlerinin her ne olursa olsun önemi olduğu fikrine kimse itibar etmez. İnsan, sıradan bir adam hakkında şöyle düşünür: “İşte, kafasının içinde her ne varsa bu adam da öyle. Çevresinde ne varsa bu adam da o, ona öyle ya da böyle bir şey öğretiliyor, öyle ya da böyle bir şeye inanıyor ve özellikle iyi bakılıp iyi besleniyorsa, o zaman hiçbir düşünceye sahip değil.” Bu büyük bir hata çünkü sıradan bir adam sadece doğduğu gibi ve “tabula rasa” olarak değil, bir gerçeklik olarak doğar.” – C. G. Jung
C. G. Jung, sadece bir doktor, psikiyatr, akademisyen ve öncü bir psişe bilimcisi değil, aynı zamanda da çağını ve kendisinden önceki ve sonraki çağları inceleyen, olasılıklara akıl yürüten ve en önemlisi de insan için endişelenen bir insandı. Ölümünden kısa süre önce bitirdiği “İnsan ve Sembolleri” edisyonunun yanı sıra, meslektaşlarına ve araştırmacılara bıraktığı üç önemli eserle*, psişenin çok daha kapsamlı araştırılması için aydınlatıcı bir yol çizmişti. Bunun yanında, insanlığın geleceği ile ilgili de yakın çevresiyle bazı görüler paylaştığı bilinir. Görülerini paylaştığı kişilerden biri de Jung Psikolojisi’ne çok değerli katkılar sunmuş olan Marie-Louise von Franz’dı. Aşağıdaki diyalog, Mark Whitney’in yönettiği, kurgulayıp yapımcılığını üstlendiği, Suzanne Wagner’in tasarlayıp yazdığı, yapımcısı George Wagner olan ve C. G. Jung’un dostları ve meslektaşlarıyla röportajları içeren “Matter of Heart” filminden.
Muhabir: Jung, hayatının sonunda bir felaketle vizyonu görmüştü. Bu bir dünya felaketiydi.
Marie-Louise von Franz: Bu konuda fazla konuşmak istemiyorum. Kızlarından biri bunu not aldı ve ölümünden sonra bana verdi. Bu notta yukarı ve aşağı giden bir çizim var ve altında “insanlığın son 50 yılı” yazıyor. Bir de önümüzde son bir felaket olduğuna dair bazı açıklamalar var. Ama bende sadece o notlar var.
Muhabir: Dünyanın durumuyla ilgili sizin hissiniz nedir?
Marie-Louise von Franz: İnsanın tüm hisleri bu fikre isyan ediyor ama o notları çekmede tuttuğum için kendime iyimser olmak konusunda çok da izin vermiyorum. Her zaman savaşlarımız ve muazzam felaketlerimiz oldu ve bu konuda artık kişisel korkum kalmadı. Yani benim yaşımda, eğer yakında gideceksen öyle ya da böyle benmerkezci bir şekilde konuşulur. Ama tüm yaşamın güzelliğini -milyarlarca, milyarlarca ve milyarlarca yıllık evrimin bitkileri, hayvanları ve doğanın tüm güzelliğini inşa ettiğini düşünmek- ve insanın bu güzelliği tamamen gölge aptallığıyla yok edeceği gerçeği… Demek istediğim, tüm yaşam gezegenden gidebilir ve Mars ve Venüs’te hayat var mı yok mu bilmiyoruz; Galaksilerin başka bir yerinde yaşam olup olmadığını bilmiyoruz. Ve gidip bunu yok edeceğiz. Bence bu çok kötü bir şey. Bunun olmaması için dua etmeye çalışıyorum -bir mucize olması için.
Muhabir: Şu anda gördüğünüz gençlerin bunun farkında olduğunu düşünüyor musunuz? Yani bunun bilincinde olduklarını?
Marie-Louise von Franz: Evet, kısmen bilinçdışlarında kısmen bilinçlerinde. Fakat bunu, pes edip bir fantezi dünyasına kaçarak, çok tehlikeli bir şekilde yapıyorlar. Bilimkurgu okurken her zaman başka bir gezegene kaçma ve yeniden başlama fantezisi olduğunu görürsünüz. Bu da bu dünyadaki savaştan vazgeçmek, durumun umutsuz olduğunu düşünmek ve vazgeçmek anlamına gelir. Bence kişi pes etmemeli, çünkü eğer [Jung’un kitabı] ‘Answer to Job’ı düşünürseniz, eğer insan Tanrı ile güreşirse, insan Tanrı’ya bunu yapmaması gerektiğini söylerse, daha fazlasını düşünür taşınır, değerlendirirsek işte o zaman bir şeyler değişebilir. Bu yüzden sürece tefekkür dahil oluyor. Jung, çok büyük bir felaket olmaksızın kaçmaktan daha iyisini yapabileceğimizi hiç düşünmemişti. Onu en son gördüğümde, onun yanındayken bir vizyon görmüştü ve şöyle demişti: “Dünyada çok büyük ölçekte harap edilmiş alanlarını görüyorum, çok büyük alanlarını. Ama Tanrı’ya şükürler olsun ki tüm gezegen değil.” Daha fazla insan tefekkür etmeye çalışmaz ve yansıtmalarını geri çekmezse ve kendi içlerindeki zıtlıkları anlamaya çalışmazsa tam anlamıyla bir yıkım olacağını düşünüyorum.
Çeviri: Didem Çivici – Copyright ©2021
*Answer to Job; Mysterium Coniunctionis; Liber Novus